"düşün, düşün ki düşün gelişsin"

Gönlü olan gönül kırmaz, der hikmet ehli. Gönül Mevlâ’nın nazargâhıdır zira. Gönül yıkan/kıran kimsenin iki cihanda da bedbaht olacağını Yunus Emre şu dizeleri ile dillendirir:

Gönül çalabın tahtı
Gönle Çalab baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise

Önce Kendi Gönlümüzü Kırdık

Önce kendi gönlümüzü kırmışız. Ardından dünyanın onca hengamesi içinde kaybetmşiz benliğimizi. Haberimiz yok. Bırakın dostlarımızı kendimize dahi sıcacık bir tebessümü çok görür olmuşuz. Alışmışız galiba. Ama böyle mutlu olamayız. Çok iyi biliyoruz bunu.
Yapmacık tebessümlerle, sahte sevgilerle mutluluk limanına yelken açamayız. Farkındayız. Ama farkında olduğumuzun bile farkında değiliz galiba. Sa’di Şirâzî Gülistan adlı eserinde şu ibretlik hadiseyi anlatır:

Zalimlerden biri, fakirlerin odunlarını bedelsiz olarak alır, zenginlere zorla ve pahalı pahalı satardı. Âriflerden biri bir gün yanından geçiyordu. Onun bu halini görünce şöyle dedi:
Sen yılan mısın ki kimi görsen sokuyor, baykuş musun ki nereye otursan harabeye çeviriyorsun?
Halkı zulümle inletirken Hak’tan hiç korkmaz mısın? Bu zulümden vazgeç de göğe beddua çıkmasın.

Zalimin bu sözden canı sıkıldı, kaşlarını çattı, ârifin yüzüne bile dönüp bakmadı. Nihayet bir gece mutfağından odun ambarına ateş sıçrayarak bütün varını yoğunu yaktı, yumuşak döşekten sıcak kül üzerine oturmak zorunda kaldı.

Nasıl olduysa aynı ârif oradan geçiyordu. Adam yanındakilere yakınıyor, şöyle diyordu: “Nasıl olduğunu ve bu ateşin nereden geldiğini bir türlü anlayamadım.” Bunu duyan ârif cevap verdi: “Fukaranın yanan yüreklerinden.”

Gönül yarasından sakınmak gerekir, çünkü onun cihanda merhemi yoktur. Elinden geliyorsa gönül yıkma, çünkü yıkık gönlün âhı âlemi yıkar.

Kalplere muhabbet neşvesi veren bir bakış, bir tebessüm, güzel bir söz arar olmuşuz etrafımızda. Ümidimizi kaybetmişiz ve yaşama sevincini… Zira gönlümüzün âhı bizi de yakmış dünyamızı da.
Öyleyse tatlı dil, güler yüz ve güzel sözlerle hoş edelim gönülleri.

-alıntı-
Share

0 yorum: