"düşün, düşün ki düşün gelişsin"


Güç neşâtın kademin kalbe alıştırmaktır
Yoksa gam her ne zaman istese hâzır bulunur

(Zor olan, huzur ve neş’enin ayağını kalbe alıştırmaktır. Yoksa gam için mesele mi var? O ne zaman istese gönülde baş köşeye kurulur ve hükmünü icra eder.)

-Nâbî-
Share


Sohbet eylersen nadan ile, meziyetlerin incinir
Dost olursan hayasız ile, haysiyetin incinir
Muhabbet eylersen hilekar ile, hüsniyyetin incinir
Arif ile konuşmaz isen, böyle incinirsin kardeşim

Tezyin eyle iç alemini, sadece dış alemini süsleme
Yaratılanı Yaratandan ötürü sev, kimseye kin besleme
Sen muradını Allah'tan iste, mahlukattan isteme
Kullara bel bağlar isen hürriyetin incinir kardeşim

Düşün bir kere, farkı nedir hayvan ile insanın
Bil ki Hakk'a kul olanlar olur halifesi cihanın
Kul olanlarda, aşık olanlarda elbet bir nişan olur
İspat etmez isen bunları incinirsin kardeşim

Fatih Şen

Mübarek Mevlid Kandilinizi kutlarım..
Share

Bazen alabora olur umut yüklü
tüm gemilerimiz
Bazen okyanuslara yelken açar sevgimiz
Kimi zaman sığ sular kadar dinginiz
Kimi zaman kabaran dalgalar gibi öfkemiz.
Her şey bizim için;
çünkü insanız biz.

Nuriye Dündar
Share


Çok büyük acılar çekiyorsanız; kendinizle gurur duymalısınız..
Düşünsenize; 
O acıyı sizin kaderinize yazıp omuzlarınıza yükleyen Allah'ın gözündeki gücünüzü...

Ahmet Özhan Uygun

Share

Ne var ki insan
her şeyi söyleyemiyor.
İnsan olduğu için söyleyemiyor.
Ve
çile burada!..

Cemil Meriç
Share

Dost;
Türkçenin en güzel kelimelerinden.
Yalın, şeffaf ve tatlı; insanın ağzında akide şekeri gibi eriyen.
''Dost'' başka,''arkadaş'' başka.
Keza ''yoldaş'',''kardaş'',''ruhdaş'','rüyadaş' başka.

Öyle güzel ayrıntılar var ki dilimizde, başka dillerde karşılığını arasanız, kolay kolay bulamazsınız.
''Sevgi'' başka, ''aşk'' başka.
Arkadaş bir esinti ise, ferah ve latif; dost kuvvetli bir rüzgar demek, bir deli-güzel yel, saçıp dağıtan, tutup silkeleyen.
Arkadaş çiseleyen bir yağmur ise, dost bir fırtına demek.
Parçaları yerinden söken, tozu dumana katan, insanı sarıp kendine getiren.
O yüzden bu kadar azdır gerçek dostlar.
Doğası gereği.
O yüzden sarılmak gerek sıkı sıkı dostluğun kadife ipine.
Ve kulak vermek nabzına ritmine...

Elif Şafak
Share

Ey Cuma,
bizden giderken 

bizi sen gibi mübarek bırak.
Sen gibi hayırlı,
Sen gibi kutsal,
Sen gibi temiz.

Cuma gibi olunuz dostlar,
Ve daimen Cuma gibi kalınız.

zeyneb eddâî
Share


“Bir şey eksik” diyoruz. “Bir şey eksik ama ne?…”
Bütün cümlelerin tamam, bir tek cümlenin eksik olduğunu hissediyoruz.
Düşünüyoruz, eksik olan ne?…
Bir şeyin hiç bitmediğini, hiç bitmeyeceğini anlıyoruz. Kafamızı kurcalıyor bu eksilik. Bitmeyenin ne olduğunu soruyoruz kendimize hücumla. Hevesimiz kursağımızda kalıyor. Bir eksikle ayrılıyoruz koridorlardan…
Yırtınmaya başlıyor belleğimiz: “Bir şey eksik, ama ne?…”
Aşkın bile telafi edemediği bir şeyin eksik kaldığını kavrıyoruz dehşetle. Bitkinlikle soruyoruz: “aşk değilse ne?…”
İniltiyle dökülüyor ağzımızdan cümleler: “Allah’ım, bir şey eksik ama ne?…”

Sonra gelecek günlerimizi boyadığımız tablonun renkleri karışıyor birbirine. Hep kaçtığımız o soruyu soruyoruz kendimize:
“Yoksa eksik olan biz miyiz?…”

Ali Ayçil
Share
Share


Güzel bir menkıbe vardır: Sarhoşun biri çamurlu ellerini, sırf silip temizlemek amacıyla yetim bir çocuğun başına sürmüş ve fakat o yavrucağız, sarhoşun bu kötü niyetinden habersiz, saçlarının okşandığını, bir yabancının kendisine sevgi gösterdiğini zannedip sevinmiş. Cenab-ı Hak da bir yetimi sevindirdiği, bir yetimin sevinmesine vesile olduğu için o kötü niyetli sarhoşun tüm günahlarını bağışlayıp onu cennetine göndermiş.

Küçük bir çocukken bu menkıbeyi rahmetli babamdan dinlemiştim. Kendisi de çok küçük yaşta yetim kaldığı için, bu menkıbeyi gözlerinden iki damla yaş gelmeden anlatamazdı.

Bu hâliyle bile hikâyenin maksad ve muradını hiç anlamadığımı, anlayamadığımı söyleyemem. Ne var ki aynı zamanda "amellerin niyetlere göre olduğu" öğretisiyle yetişmiş, kişinin yaptıklarının en nihayet niyetlerine göre değerlendirileceğini öğrenmiştim. Kimse sırf amelleriyle cennete gidemezdi; asıl ölçüye vurulacak olan kişinin niyetiydi, kalb-i selimiydi, salt davranışları değil.

Peki o hâlde, menkıbede sözü geçen kötü niyetli sarhoş nasıl olup da bağışlanıyor; niçin niyeti değil ameli, hatta amelinin neticesi göz önüne alınıyordu?

Bir yanda ilkeler(im), diğer yanda ise, bir zamanlar babamdan dinlemiş olduğum hüzünlü, hüzünlü olduğu kadar da sevimli bir menkıbe.

İlkeleri seçmek, hiç kuşkusuz ki ilk adımda bu menkıbeden çıkarılabilecek maksad ve muradı bir kenara bırakmaktan daha kolay bir çözüm olurdu.

Birgün Kınalızâde'nin Ahlâk-ı Alâî adlı eserinde şu cümleyle karşılaşınca, meselenin benim zannettiğimin daha ötesinde bir manâsı olduğunu farkettim. Hakikaten —eğer nasibim varsa— bulacağım cevap, çok daha derinlerdeydi:

— "... mütercimin ehl-i tarik olmadığından kat'-ı nazar edip hayır dualarına sebep ve zaîfe mağfiret olmağa dâî ola, ki Hakk celle ve alâ, beha tanrısı değil, behane tanrısıdır."

Kişinin niyeti ve amelleri kadar, amellerinin vesile olduğu hâdiseler de önemli olduğu içindir ki Cenab-ı Hak beha tanrısı değil, behane tanrısıdır.

Bir şeyin bahası, o şeyin kıymeti, değeri demek.

Farsçası beha. Türkçe'de ise daha çok paha şeklinde telâffuz ediyoruz; meselâ kıymetli, değerli mânâsında pahalı (beha-dâr) diyoruz ve fakat bu kelimeyi sadece bir kıymeti, bir değeri, bir fiyatı, bir ederi olmak manâsında değil; bilâkis yüksek kıymeti, yüksek değeri, yüksek fiyatı olmak mânâsında kullanıyoruz; kısaca "çok pahalı" mânâsında.

Bir şeyin bahası, ya kendindendir, yani bizzat kendisi bahalı ve kıymetlidir veya bahası kendi dışındaki bir sebeptendir; değeri zatına değil, vesile olduğu herhangi bir faydaya mebnîdir.

Bir şey, zatında hiç de değerli olmadığı hâlde, kendi dışındaki bir sebeple, meselâ kendisine duyulan ihtiyacın şiddeti sebebiyle değer kazanabilir, pahalanabilir. Nehir kenarında suyun bahasıyla, çöl ortasında suyun bahası aynı değildir. Aksi takdirde bazı şeylerin değer kazandığından, pahalandığından veya değer kaybettiğinden, ucuzladığından söz edilemezdi.

Bahane kelimesi de diğeri gibi Farsça kökenli. Asıl anlamı ise 'vesile', 'sebep'. Lâkin günümüzde daha çok "asılsız özür, sahte mazaret" mânâsında kullanılıyor: "bahane etmek", "bahane ileri sürmek", vs.

Yani Cenab-ı Hak, bir şeyin veya kişinin sadece ne olduğuna değil, neye/nelere vesile ve sebep olduğuna da bakar; yani bahasını gerçekte bahane olduklarıyla değerlendirir; değerlendirebilir. Kullarına sadece adaletiyle değil, hikmet ve rahmetiyle de muamele ettiği için, zahire göre değil, bâtına göre, kendi katında malum bir bâtına göre hükmeder.

Zahir, kişinin niyet ve amellerinin zahiri değil, niyet ve amel sahibine dahî gizli kalan hikmet-i Hüda'dır. Kim, O'nun neyi neye vesile kıldığını bilebilir ki?

"Hikmetinden sual olunmaz"ın manâsı da başka değil, bu olmalı!

Şerr bildiğimizin hayır, buna mukabil hayır bildiğimiz şeyin şerr olmasının mânâsını, mânâ-yı hakikîsini nasıl bilebiliriz?

En nihayet hayrın ve şerrin bahası, bizim nezdimizde geçerli olan bahası değil mi? Zahirî bahası yani? O hâlde O'nun katındaki bâtını, yani bütün olup bitenlerin arkasında saklı gerçek bahayı ve dahî bahaneyi nasıl bilebiliriz?

Bilemeyiz!

Ey talib! Hiç tereddüt etme, sadece zahirdeki amelleri değil, bazen bâtındaki niyetleri de bilebilir ve pekâlâ bildiklerinin gereğince amel edebilirsin.

Bilemeyeceğin, bir tek O'nun niyeti.

Dücane Cündioğlu
Share


Devirde sâkıyân-ı zehr-i minnet ber-murâd olsun
Bizi kat’-ı recâ bahşıyla memnûn eylemişlerdir

(Bir iyilik yapınca zamâne insanı hemen arkasından başa kakıyor ya; onların bu tavrı için
doğrusu minnettarım. Zira o sayede insanlardan bir şey beklemekten kurtulduk
da, yalnız Allah’a tevekkül şuuruna erdik.)

Şeyh Galib
Share


Zembilcide büyüyen,dal üstünde uyuyan
Gülmek sende gül olur,gül bende diken diken
Elmas beşik içinde kundağını öptüğüm
Sevmek tende gül olur,ten bende diken diken
İnci döker gözlerin asil kirpiklerinden
Umut kanda gül olur,kan bende diken diken
Kezzap akıtsan bile filizlenir yüreğim
Ölüm canda gül olur,can bende diken diken

Mâverayı bulunca kapında süvariler
Kılıç kında gül olur ,kın bende diken diken
Kafdağından öteye gidenler bir gün döner
Hasret handa gül olur,han bende diken diken
Hasadı diriliştir tarlasında sevginin
Buğday unda gül olur,un bende diken diken

Acıların birikir birikirde içimde
Her şey bende gül olur ,ben bende diken diken

Nurullah Genç
Share

Kızma hiç kimseye yaptıklarından dolayı 
Aksine teşekkür et ihanet edenlere 
Sadakati öğrettikleri için... 
Minnet duy yalancılara, doğrunun farkına varmanı sağladıkları için... 
Mutsuz edenlere dua et, mutluluğu daha derin hissettirdikleri için.. 
Herkesi sev, yaşamına bir anlam kattığı için.. 
Hayat bu yüzden daha güzel, siyahlar beyazı farkettirdiği için!...

Hz.Mevlana
Share

Bismillâhirrahmânirrahîm
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla
Elem neşrah leke sadrak
Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
Vevedağnee anke vizrak
Yükünü senden alıp atmadık mı?
Ellezî engada zahrak
O senin belini büken yükü
Ve rafeğnâ leke zikrak
Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi?
Feinne meal usri yusrâ
Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır
İnne meal usri yusrâ
Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır
Feizâ ferağte fensab
Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul,
 Ve ilee rabbike ferğab
Yalnız Rabbine yönel

Cumanız hayr ile dolsun..
Share


İbrahim b. Edhem bir gün sarayında uyurken gece yarısı tavandan tıkırtılar gelir. 
Sanki damda birileri yürüyor gibidir. İbrahim b. Edhem;
“Kim var orada?” diye bağırır. 
“Bir dost!” diye cevap verir meçhul bir ses. 
“Devemizi kaybettik de, damda onu arıyorum.” 
İbrahim b. Edhem; “A ahmak!” diye seslenir;
“Damda deve mi arıyorsun?” 
Meçhul ses; “A düşüncesiz!” diye karşılık verir. 
“Sen ipek elbiseler içinde ve altın sedirde uyuklayarak Allah’ı arıyorken, biz niye deveyi damda aramayalım?!”

alıntı

Share

Yeni bir yıl, yeni bir başlangıca gebedir!

"abherî"
Share