"düşün, düşün ki düşün gelişsin"

.....
Haklılaştırmadan, kendini temize çıkarmadan içinde rahat edemeyeceğin yapma(cık) adaları boşver de sen içinde yanmaktan gocunmayacağın öz vatanında ikamet etmeyi sürdür. Cehennenminde. Kendi ateşinde. Kendi günahların sebebiyle. Kendin için. 
Masumiyet senin kârın değil.
Sen insansın. 
Kimi zaman bir cîfeyi ellermiş gibi hissetsen de kendini, kendini kavrama çabasından aslâ vazgeçme!
Kendini bütünüyle kavramak zorundasın. Bütünüyle, yani bütün günahlarınla...
Seni, hakkını verdiğin takdirde kemâle erdirecek olan günahlarınla...
Hak ehline, "İşte insan!" dedirtecek günahlarınla...

Bil ki ben hakikatim ey talib!
İnsanım çünkü!

Dücane Cündioğlu/Yeni Şafak
Share


Ey kâinatı bin bir çeşit güzelliklere saran Rabbim!
Ruhumuzu güzelliklerine ve güzelliğine kör etme!
Ey haşmetiyle kâinatı kuşatan Marifetini sar gönlüme!
Her şeye tam karşılığını veren Hakîm!
Esmanı mühür gibi vur şu mücrim gönlüme...

Yusuf Sönmez

(cumanız mübarek ola)
Share


Bu nefsi bir devekuşu gibi farz et, ne yük taşır ne de havada uçabilir. 
Uç dediğin zaman; deveyim der, yük vursan kuş olduğunu söyler!

Feridüddin Attar
Share

Bazı şehirleri özlemek, tek gözlü bir odaya toplaşıp, annenin yaptığı sıcak tarhana çorbasıyla ısınmayı özlemek gibidir.
O şehirlerin sokakları, annenin ellerine benzer. Ağrıdan çatlayacak gibi duran alnını okşar durur gecenin bir yarısında. Annelerin duası varsa, şehirlerin de duası vardır mırıldanıp durduğu.
Bu başağrılarım beni öldürecek biliyor musun?
Kalk Kudüs’e gidelim sevgilim. Tanrı şehrine gidelim.
Tanrı bizi gözetsin, korusun, kollasın Kudüs hatırına. Kalbimizin ağrısı, başımızın ağrısı, ruhumuzun ağrısı hafiflesin şehre yaklaştıkça.
Tarhana çorbası içer gibi içimize çekelim, gökyüzünde yaratılıp yeryüzüne indirilen bu şehrin sokaklarını. Kudüs’ün bulutlarından tespih yapıp “subhanallah” çekelim.
Peygamber sükunetine erelim şehrin sokaklarında. Tur’a çıkalım. Bağıralım boğazımızı yırtarcasına; “Rabbimiz biz de aşk ehliyiz bize de yüzünü göster!”
Tur Dağı paramparça olsun, kalbimiz paramparça olsun aşktan.
Kalk Kudüs’e gidelim sevgilim.
Meryem sırtını o ağacın gövdesine yaslayıp, bir intifada doğursun. Alnında biriken terleri silelim. Ellerinden sıkıca tutalım. Rabbimiz kuruyan ağacın dallarına meyveler versin.
Yahya peygamberin yanında büyüsün çocuklar. Elleri taş tutacak yaşa gelsin. Kalpleri aşk tutacak yaşa.
Sokaklarına atalım kendimizi. Adımızı söyleyelim kontrol noktalarında. Horlanalım, ezilelim, bekleyelim saatlerce. Vazgeçmeyelim inatla.
Kalk Kudüs’e gidelim sevgilim.
Çöp bidonlarının arasında dolaşalım. Bak şu küçük çocuk var ya vuracaklar onu! Hani babasının arkasında duran. Başını babasının sırtına dayayan çocuk. İşte o! Vuracaklar birazdan onu. Çöp bidonlarının arasında dolaşalım. Endişe etme çocukların kalbine değen kurşunlar sekmezler hiçbir yere.
Mescide gidelim. Yıkılacaksa üzerimize yıkılsın boşver. Sen elimi sıkı tut korkma.
Mescide gidelim. Bir bayram namaza kılalım şehirle birlikte. Zekeriya’nın yanında saf tutalım. Ve Musa’nın ve İsa’nın ve Yakup’un. Bekle birazdan Ömer de gelir buralara.
Şu beyaz sakallı adamı görüyor musun? İşte onun tekerlekli sandalyesini itelim birlikte. Nereye gitmek isterse oraya. Hayfa’dan aldığımız portakalları ikram edelim, o çok sever.
Birlikte Zeytindağı’na çıkalım şehre bakalım doya doya.
Kalk Kudüs’e gidelim sevgilim.
Tanrı bizi gözetsin, korusun, kollasın Kudüs hatırına. Kalbimizin ağrısı, başımızın ağrısı, ruhumuzun ağrısı hafiflesin şehre yaklaştıkça.

Tarık Tufan
Share

Hatırlanmayacak kadar uzun bir süre
Gösteriş meraklısı bir ağrıyla birlikte
Nasıl anlatsam; cesareti kırılmış
Dal olduydum az kalsın; kalmasın
Hatıram diye.

Doğrudur, yanlış işler yaptığım;
Mutluysak uzundur eve giden yol.
Bunu gençken yazdıydım.

Gençken....Sebat ettim ağaçlar gibi
Üzüldüm ölene,cenaze masrafları
Parlak fikirler ,kötü sonuçlar:
Ellerinden öpenin çok olmasın dünya!

Doğrudur, yanlış işler yaptığım;
Biliyorsan söyleme,bilmiyorsan sus.
Bunu gençken yazdıydım.

Müjde getiren bir insanın içi
Ben olayım Yarabbi......

İbrahim Tenekeci
Share

Ey çarh sen de yâr gibi olma bî-vefâ
Zîrâ bu denlü âleme bir bî-vefâ yeter

(Ey felek! Sende sevgili gibi vefasız olma,
Zira bu denli aleme bir vefasız yeter.)

-Necâti Bey-
Share

Gidiyorum, ne uğurlayan var, ne de karşılayan. Ne uğurlanmayı bekliyorum, ne de karşılanmak istiyorum. Az kaldı, sadece kendime geliyorum.

Hakan Akdoğan
Share

yalnızlık duman rengidir,
yaşlılık kurum rengi,
çocukluk deniz rengi...

dostluk tütün rengi sanılır,
bazen tütün rengidir sahiden,
ama çok zaman toprak rengi;

sevgi yağmur rengidir çünkü,
hasret bulut rengi,
vefa tan rengi

hayatın rengi, peki?
geçip giden yılların rengi,
akıp duran günlerin rengi?

rüzgârın rengi olur mu ama,
suyun rengi, rüyanın rengi,
şiirin rengi?

Cahit Koytak
Share

Mum gibi erimiyorsa insan "yanıyorum" dememeli;
Yanmaktan korkuyorsa kişi "aşk kapısı"ndan girmemeli...
Ya "kor yürekli" olmalı insan ya da kor barındıracak kadar "yürekli"...

Şems-i Tebrizi
Share

Sevgili yüreğimdekiyağmurlar tarafından mim’lenmiş bulunmaktayım :)
Her ne kadar bu mim olayını halâ muhayyilem algılamakta zorlansa da elimden geldiğince karşılık vereyim en iyisi.. Mimin konusu ise yeni yıldaki beklentiler. Şöyle bir isteklerimi gözden geçirdiğimde, klavyeme aşağıdakiler yansıdı;
1-Rabbime lâyık bir kul olabilmek
2-Peygamber efendimize lâyık bir ümmet olmak
3-Masumların canına kıyılmayan bir dünya
4-Dürüstlüğün kol gezdiği bir yaşam
5-Çok olup azdırmayan, az olup bezdirmeyen bir hayat
6-Sağlıklı bir ömür
7-Kendi çocuklarımla birlikte tüm çocukların yüzünde eksilmeyen bir tebessüm
8-Tüm insanlığın hayırlı dileklerinin kabulü
9-Kitaplarla dolu bir oda :)
10-Huzur
11-Huzur
12-Huzur
İstiyorum ve diliyorum…
Gördüğüm kadarıyla benimde 12 dostumu mimlemem gerekiyor;
Share
Sufi,
Sanır mısın?
Aşk fizik, kimya gibi bir büyülü ilim...
Her diyarda anlatmak icin dokumuşlar farklı farklı kilim...
Saz,
Ben anlatırım demiş ama ağlatır benim telim...
Rüzgar,
Ben anlatırım demiş ama üşütür içini yelim..
Ben Anlatmayı denedim,
Kalem tuttu şevk ile elim...
Yüreğim susmadı şakıdı.
Amma
Dönmedi ne ağzım , ne de dilim..

Ahmet Kik
Share


İnsanlık tarihine tekerleğin keşfi kadar katkıda bulunmuş mudur, her zaman için merak edilebilir ayna, arkasında mahiyetini veren sır kadar ürkütücü ve ürpertici.
Ürperti, aynanın ölüye ölü diriye diri oluşundan mı sadece? Bir ayna tutulması kadar basit olduğundan mı ağızdan çıkan son nefesin söylediğinin? İlk nefesle buğulanır ayna, son nefesle temizlendiğinden mi? Her şeyin içinde mevcut ama nâ–mevcut olmasından mı? Gerçek olup da gerçeklik olmadığından mı? Ve dahi aynaya düşen görüntüye kimse dokunamadığından mı?
Belki.
Ama aynanın asıl ürperticiliği kalbe dair taşıdığı benzeyişten. Ve sırrı. Ve muhasebesi.
Ayna kalp gibi, ne kadar ışık alırsa o kadarını veriyor. Ne görürse onu gösteriyor. Ama kirlenir ve paslanırsa görüntüyü bulandırıyor. Ve tıpkı kalp gibi, kırılırsa parçalanıyor, dağılıyor, üstelik içine düşürdüğü görüntüyü de parçalayıp dağıtıyor.
Öyleyse her ayna aynı kabiliyette değil. Her kalp gibi.
Gördüğünü gösteren ayna, mukabil vasfında. Gördüğünü gösteren kalp ise şahit makamında.
Kalp bütün zamanlardan önce verdiği söze şahit. Fakat unutkan.
Ayna mukabil vasfında, fakat kire müsait.
Aynanın mukabil vasfı, kalbin şehadeti. Aynanın kiri, kalbin ihmali.
Kalp ihmalkâr olmasaydı araya giren zamanla ezelde verdiği sözü unutur muydu? Unuturdu. Çünkü kalp masivaya bulaşır. İçine düşen ışığı, üzerine düşen görüntüyü, derununda sakladığı anıyı yeteri kadar net yansıtamaz. Aşkın estetiğinde kalp aynasının mukabil vasfınca seyredebilmesi için araya giren arazın temizlenmesi gerekir. Öyle parlak olmalı ki tecelli makamı olan kalbin aynası, üzerine düşen ezeli nuru yansıtsın. Ruh kendi sırrına aşina çıksın. O zaman kalp yaradılış ânının safiyetinde ve sevinçli aydınlığında verdiği bütün sözleri hatırlar: En başta da Belî sözünü, evet evet!.. Ve oluşun başlangıcını: Kâf u nûn.
Kirli ve paslı aynalar makbul meta değil mânâ pazarında. Çünkü verdiği görüntü perişan.
Perişan dağınık demek. Perişânî, aşkın 1. hali. Evvel, ama yine de aşkın hali. Ama yetmiyor! Gönül ehli perişânînin aşk ile toplanmasından yana. İştiyak. Gayret. Sebat. İmtihan. Sonra ihsan.
Mutasavvıf kesretten müşteki, şair dağılmaktan şikâyetçi. Bir büyük ayna kırılmış...
Öyleyse bir de kırık aynalar var hesapta. Kalple ayna arasındaki benzetmenin en şaşırtıcı gerçekleşme dizini. Ayna kırılmasının uğursuzluğuna vehmeden bâtıl, benzetme düzlemindeki isabetinin farkında mı acaba? Öyleyse sezgi kuvvetli. Aynaydı, sonra kırıldı. Kalpti, şimdi kırık.
Görüntü şimdi şaşırtıcı ve dağınık. Hem aynanın, hem kalbin içindeki. Kırılan bir aynaya düşen suret sonsuz sayıda çoğalarak iade olunur geldiği yere. Kırılan bir kalbe düşen görüntü de öyle. Oysa aynanın görevi bütünü yansıtmak değil miydi? Vahdet değil miydi ezeli aşkın emeli? Ezelde, yegâne olana söz verilmemiş miydi?
Ve dahi akşamın alaca karanlığında ve bir ayna karşısında; başındaki yaşmağı, hotozu, saçlarındaki iğneleri, süsleri teker teker çıkaran güzel bir kadının, tehlikeli duygusallıktaki bir çocuk ruhuna üflediği o şiddetli duygunun adı dağılmaktan başka nedir ki? Abdülhak Şinasi’nin, Nigâr hanım karşısında yaşadığı ünlü tecrübeden söz ediyorum. O çok güzel fakat acı sahneden.
Bir kadının akşamın yarı karanlığı içinde ve bir anda yok olması çocukta her şeyin gelip geçici olduğu duygusunu uyandırır. Her şey, ama her şey ayna karşısında dağılan Nigâr hanım gibi, yokluğa mahkumdur. En sağlam sandığı temeller ve kökler hafif dumanlar gibi havaya karışmakta, her şey ân içinde dağılmaktadır.
Ademi (yokluğu) gördüm ve anladım, Abdülhak Şinasi, artık küçük bir çocuk olmadığı zamanlarda böyle yorumlayacaktır bu tecrübeyi. Özet niyetine Mor Menekşeler.
Hayat dağılır, muhit dağılır, tabiat dağılır.
Söz dağılır, yazı dağılır, ses dağılır.
Suret dağılır. Sîret dağılır.
Dağılan kalptir aslında vahdet ve talep makamında.
Aynadan beklediğimiz, söz. Aynaya verdiğimiz, söz.
Ya ayna kırılmışsa?
Kırık aynanın lisanı, hali kadardır.
Söz yok. Lisan-ı hal. O kadar.
Hüznün sularında kırılan ayna kendisinden başka ne gösterebilir ki?

Nazan BEKİROĞLU
Share

Çakıl taşı suyun üzerinde
"özgürce" kayarak ilerliyordu,
Fırlatıldığını bilmeden.
Uzun bir süre ilerledikten sonra
kendi kendine,"hah" dedi:
"Artık durup suyun altını gezmenin zamanıdır"
Halbuki bir doğa kanununa uyduğunun farkında değildi,
Dibe doğru süzülürken.

A. Tolga Suyolcuoğlu
Share

Halvetî sûfîlerinden Kayserili Mehmet Tevfik mürîdlerinden birine birgün emreder;
"Git de filân yerde karagöz oynatılıyormuş, seyret ve gel bana anlat."
Mürîd gider, seyreder ve gelir.
Tevfik efendi; "Ne gördün anlat hele der"
Mürîd gördüklerini anlatmaya başlar. Büyük insan dinler, dinler ve nihayet şöyle der;
"Orada görülecek şey şudur: Bütün o hareketleri bir tek el idare etmektedir. Tıpkı kâinâttaki binlerce oluş, geliş ve gidişi bir tel Elin idare ettiği gibi"
!!!
Share