"düşün, düşün ki düşün gelişsin"

Bakmak şahitliği , görmek derinliği ifade eder...
Bakmak sadece gözle olur ,görmek akıl kalp ve gözün devreye girmesiyle gerçekleşir...
Bakmak bir göz hareketi , görmek bir şuur faaliyetidir...
Bakışta geçicilik ,görüştü seçicilik vardır...
Bakmak en fazla tanımakla ,görmek anlayıp kavramakla sonuçlanır...
Bakınca yanlız seyrederiz ,görünce bir hükme varırız.
Bakmanın üst seviyesi tanımak ,görmeninkiyse yaşamaktır...
Bakan kişi anlatır gören kişi yorumlar...
Bakınca kenardan tutarız , görünce iki elimizle sarılırız...
Bakınca severiz , görünce hayran oluruz....
Peki ya siz bakıyormusunuz yoksa görüyormusunuz ?
Yada baktıklarınızı görebiliyormusunuz....?
Share
Alauddin Attar (k.s) anlatıyor:
Şâh-ı Nakşibend hazreteleri beni kabul edince, kendilerini o kadar sevdim ki, sohbetlerinden ayrılamayacak hâle geldim. Bu halde iken, bir gün bana dönüp;
"Sen mi beni sevdin, ben mi seni sevdim?" buyurdu.
"İkrâm sâhibi zâtınız, âciz hizmetçisine iltifât etmelisiniz, hizmetçinizde sizi sevmelidir" diyerek cevap verdim. Bunun üzerine:
"Bir müddet bekle, işi anlarsın" buyurdu. Bir müddet sonra, kalbimde, onlara karşı muhabbetten eser kalmadı. O zaman;
"Gördün mü; sevgi bizden midir, senden midir?" buyurdu.

Beyt:

Eğer mâ'şûktan olmazsa muhabbet âşıka,
Âşığın uğraşması mâ'şûka kavuşturamaz aslâ
Share
Share
Toprak bir gün aynaya dedi ki:
Ey ayna! İmreniyorum sana! Çünkü kim sana baksa, kendini görür; bana bakanlar ise, sadece beni görür!
Ayna toprağa şöyle cevap verdi:
Ey kara toprak, ne beyhude bir dert ile dertlenmişsin.
Bilmiyor musun? Ben bana bakanların bugününü gösteririm.
Oysa sen, sana bakanların yarınından haber verirsin.
Bu cevap, toprağın beğenisine gitse de, tekrar dedi:
Belli ki içimi rahatlatmak içindir sözlerin
Söyler misin bana, sana bakanlar, hiç dönüp bakar mı bana?
Ve ayna toprağa acı bir gülümseyişle şunları söyledi:
Merak etme! Bana bakacak yüzü kalmayanların gözü, hep sana döner!

-alıntı-
Share
Güzel sevmekte zahid müşkilin var ise bizden sor
Bizim ol fende çok tahkikimiz, itkanımız vardır.

-Nedim-
Share
I
ey aşk, yaptığını beğendin mi:
yetimler gibiyim ziyafetten aç dönen
ters yakılan sigara, hemencecik söndürülen-
yoksulluk ile vakit geçer mi…

uyanmış kalmışım, nasıl bir şey bu
toprağa baktım, yerinde yoktu;
şiirden aşağıya attım kendimi
düşerken düşündüm, ölmesem mi.

anlatıyorum, hiç konuşmadan,
buğdayın içini dökmesi gibi…

II
bugün dalgınım, dün de dalgındım
aç bile değildim aynaya bakmasaydım
dünden kalmış yemekleri yerken ki gönülsüzlük
gibi burdayım…

burayı sevmiyorum, bahsetmişimdir.
unufak olmak iyidir olmamaktan
hiç böyle demedim, yarabbim bilir
bu bozuk güzellik, kalbimi yoran…

bir sandalye çektim zor günlerin altına
ah ama,

kimse yüz vermiyor bana, sandalye bile
beni çağırıyor, yarım kalan ne varsa
bana düşüyor, her yağmur tanesini
suya götürmek, o serin ırmaklara

öyle ya

bir almanı herkes tanır, miğferi varsa
moskofu da tanırlar, yatıp uyumamışsa
bunları şunun için anıyorum burada
kim tanır beni, şaşkınlığım olmasa

bağırıp duruyorum denizin ortasında,
su buradan ne kadar uzakta…

İbrahim Tenekeci
Share
Pardon, kırılan hayallerinizin garanti süresi dolmuş muydu?

Gökhan Özcan
Share
Share
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:
-Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?

Doktor şu cevabı verir:
- Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Ben de size sorayım. Siz ne yapardınız?
Adam hemen atılmış:
- Bundan kolay ne var? Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova, kaşık ve fincandan büyük.
Doktor başını sallayarak cevap verir:
- Hayır, normal bir insan küvetin tıpasını çeker.

Kısaca: Bazen çözüm, bize sunulan alternatiflerin dışındadır. O yüzden hiçbir zaman sadece önümüzdeki şıklara takılıp kalmamalı, farklı düşünebilmeyi öğrenebilmeliyiz. Bir de şu atasözünü hiç aklımızdan çıkarmamalıyız: Akıl akıldan üstündür.

Fahri Sarrafoğlu
Share

Dua

Sürekli Dua ; Allah’la sürekli alışveriş , kesintisiz bir canlılık ve yenilenme demektir…!
Allah sevinçli anını kendisiyle paylaşanın ; Sıkıntılı anında yardımcısı ve tecellisi olmuştur.!
Bollukta Allah’a kendini tanıt ki ; sıkıntıya düştüğünde de Allah seni tanısın…!
Dua neticesinde o ihtiyaçlar verilmezse ; insan "Duam kabul olmadı" dememeli!
Bunun yerine : "Duanın kabul vakti gelmedi" demelidir.!
Dua ; Sevgiliye sunulan iştiyak lisanıdır!
Tıpkı bir çocuğun annesinden ısrarla isteyişi gibi iste!...
Allah kabul etmeyeceği Dua’yı ilham etmezmiş…

İsmail Acarkan
Share
…………..
Karşında yıkılmış duvar gibiyim
Beni sarhoş etme, başım dönüyor
Üstüme varma İstanbul, kederliyim

Ümit Yaşar Oğuzcan
Share
Çevresindekilerce gizliden gizliye "Öküz" olarak adlandırılmış olan Mehmet Paşa'nın komuta ettiği ve İran'a karşı düzenlenen bir seferde, ordu komuta heyeti kışlak çadırında toplanmış taarruz planlarını gözden geçirirlerken, birliklerin iaşesi ve taşıma işleri icin getirilmiş öküzlerden biri çadırın aralığından kafasını uzatıp gözlerini Öküz Mehmet Paşa'ya dikmiş. Çevresindekiler gülmemek icin kendilerini zor tutmuşlar, biraz tebessüm ederlerken, öküz gitmiş. Ancak bir süre sonra tekrar gelip, başını yine içeri uzatmış ve yine uzun uzun Öküz Mehmet Paşa'yı süzmüş. Bu sefer çevresindekiler artık kendilerini tutamayıp kahkahaları basmışlar. Herkes gülmekten kırılırken, Öküz Mehmet Paşa,
"Bu hayvan bana ne diyor biliyor musunuz?" diye sormuş.
"'Hadi senin kim olduğunu anladım da, bu yanındaki eşekler neyin nesi?' diye soruyor :)"
Share
Gönlümüzdeki ve gözümüzdeki nefsimizden yayılan İS’lerimizden kurtulduğumuzda ;
Gece bitip TAN yeri ağaracak ve güneş tekrar doğmaya başlayacak…
Ve senin içinde kendimizi BUL’acağız…
Ve seni istanbul!

-alıntı-
Share

Mecnûn ile bir mekteb-i’aşk içre okurduk
Ben Mushâfı hatm ettim o Ve’’l_leyl’’de kaldı

(mecnun ile aşk mektebinde okuduk ben Kur’an’ı hatm ettim,o ise ‘’Ve’l_leyl”suresinde(Leyla da) kalıverdi)

-Fuzûlî-
Share
"Söz, suya atılan taşın etrafındaki hâleler gibidir.
Suyun etrafındaki halkaların ne kadar genişleyebileceğini bilemeyeceğiniz gibi, sözün gönüllerde ne etki yapabileceğini de bilemezsiniz, burada anlatırsınız, kim bilir kimin gönlünde ne etkiler bırakır!"

Sabahattin Zaim
Share
İstanbul ve Aşk deyince belki insanın aklına ilk gelmesi gereken hususlardan bir tanesi mekanların insanlara olan hizmeti ve onlara sindirdiği güzellik duygusudur. Eğer bu mekanlar yaşadığınız yerler sizin içinize bir güzellik katıyorsa bu aşkın orada bir görüntüsüdür.
Fatih’in İstanbul’u alırken aşk ile hareket etmiş olmasının getirdiği bir yaptırım vardır ki , II. Bayezid şehri imar ederken şehrin estetik boyutunu, yani insan ruhuna nasıl olumlu yansır sorusunu daima gündemde tutmuş ve şehri ona göre imar etmiştir. Biliyorsunuz İstanbul’u İstanbul yapan II.Bayezid’tır. Fatih'ten sonraki dönemde her tarafı o imar etmiştir. Yollar yapılmıştır, Bizans’a ait köhnelikler ortalıktan kaldırılmıştır, şehrin bütün güzellikleri ortaya çıkartılmıştır. Bizans’ın eserleri bile ortaya çıkartılmıştır. Hepsi korunmuştur ayrıca. Bütün bunlar içerisinde aslında II.Bayezid’in yapmak istediği şuydu:
Bu şehir, şâirin ifadesiyle bilgelik madeni, irfan ocağı, sokaklarında mârifet satılan bir şehir. Mârifet kumaşlarının ölçüldüğü, kesildiği ve biçildiği, insan elbiselerinin mârifet kumaşıyla dikildiği, şehrin duvarlarının kültürle örüldüğü, kültüre yansımayan hiçbir tuğlanın hiçbir evin duvarına konulmadığı bir şehirden bahsediyoruz. Yani bu şehirde aşk illaki iki insanın birbirini sevmesi manasına gelmez. Belki Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin yokuşundan yukarı doğru tırmanırken insanın terlemesi manasına gelir, belki Yahya Efendi’nin orada bir akşam serinliğinde bir boğaz manzarasıdır aşk, öbür taraftan baktığınızda belki Ebû Eyyub-el Ensâri (r.a)’de iç dünyasına dalıp gitmenin adıdır. Yahut ta o derin serviliklerin altında mezarların içerisinde biraz kendisine dünya ve zaman kayıtlarından sıyrılmış bir ânın hikayesidir.
Pierre Loti, Hatice hanım’a orada aşık olduysa Hatice hanımın çok güzelliğinden değildir. İstanbul'un güzelliğindendir. İstanbul’da böyle bir hayatı yaşamak istemesindendir birazda. Eyüp Sultan gibi Pierre Loti sırtı gibi bir yerden şehre baktığınız zaman yanınızda olan insanı güzel görmemeniz mümkün değildir!..

Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır
Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır

Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır

Nedim
Share
Mumunki gibi olsun hayatım Ey Rabbim!
Uzaklaşsın sayemde karanlık dünyadan,
Aydınlansın her taraf parıltımla Ey Rabbim!
Çiçek nasıl süsüyse bağın ve bahçenin,
Ben de süsü olayım vatanımın Ey Rabbim!
Yaşamım pervaneninki gibi olsun bir anlık,
Artsın ilim mumuna olan aşkım Ey Rabbim!
Fakirleri gözetmek vazifem olsun benim.
Dertli ve zayıfları sevmek gayem Ey Rabbim!
Kötülüklerden kurtar beni Sen,
Beni Yürüt doğru yolda Ey Rabbim!.

Muhammed İkbal
Share
…………

Sensiz bir harabe gibi yüreğim
Ne güneş doğuyor üstüme, ne ay
Sen gül ki, yüzüme ben de güleyim
Yüreğim seninle süslü bir saray…

Nurullah GENÇ
Share
Âlimleri irfan sahibi eden, üç harf ile beş noktadır.

عشقْ

Mü'minleri duhûlü cennet eyleyen, beş harf ile üç noktadır.

ايمان
Share
Fuat Paşa, Batılı diplomatlarla görüşme yaptığı bir sırada, bulundukları yerde açılıp kapanan kapı gıcırtı yapar.
Batılı bir diplomat bu gıcırtıdan hareketle Osmanlı Devletinin yönetim yeri olan Bâb-ı Ali’yi (Yüce Kapı) kastederek:
- Kapı gıcırdıyor (imparatorluk sallanıyor), der.
“Grese ihtiyaç var!”
Fuat Paşa bu, durur mu? Anında cevabı yapıştırır:
- Gres’e (Greece) (hem makine yağı hem de Yunanistan’ın Batı dillerindeki adı, bir anlamda yağlanmaya, bir anlamda Yunanistan’ın yeniden bize bağlanmasına) ihtiyacı var!..
Share
Âriflerden biri,
çamurlu kaygan bir yolda, eteklerini toplayarak, dikkatli adımlarla yürüyordu.
Fakat bütün çabasına rağmen düştü.
Her tarafı çamur olduğu için, artık serbestçe yürümeye başladı.
Bir taraftan ağlıyor ve:
“İşte, günaha düşmeden önce günahlardan sakınan adamın hali budur. Bir defa, iki defa... Günaha düştükten sonra, artık aldırış etmeden onun ortasında yürümeye başlar!”
diyordu...
Share
Sinede bir lahza ârâm eyle gel cânum gibi
Geçme ey rûh-i revân ömr-i şitâbum gibi
(Gel de, sinemde canım gibi bir an olsun karar kıl... Ey, benim akıp giden ruhum (sevgilim); koşup giden ömrüm gibi böyle geçip gitme!)

-Nedîm-
Share

Dışarda kar yürekte nâr varsa eğer,üşümeye de yanmaya da değer…

"abherî"
Share
Yusuf’un kıtlık yılları vurduğundan beri en derin cümlelerime, ben anlaşılmazlıkların dehlizinde boğuldum…Bak, inan tükendi tüm kelimelerim. Dilimde bir sükût. Ve kırıldı kalemim…
Sana nasıl anlatırım, avuçlarımın bile kelimelersiz bomboş kaldığını. Ve nasıl söylerim sana, gecelerimin nidasız, secdelerimin duasız kapkaranlık olduğunu.
Sahi kelimeler de terkeder mi insanı? Ve öylesine vurgun, öylesine durgun yapayalnız bırakır mı? Bir Zekeriya imtihanında belki de yüreğim…
Çaresizliğin, yapayalnızlığın zirvelerinde…Ve bir terk edilişin en mahzun, en acıklı yerinde…Gözlerim kanıyor biliyor musun? Ve ellerim yanıyor…Sen hiç dualarınsız kaldın mı?
Ve yalvara yakara, için için dualarını aradın mı? Yıldızlara sordun mu hiç; gecelerini aydınlatan ve ansızın bir yıldızın kayışı gibi ellerinden ve dilinden kayıp kaybolan dualarını…
Peki ya ağladın mı? Dilin ısrarla susarken ve yol vermezken kelimelere, bomboş ve çaresiz kalan avuçlarına damla damla hasret akıttın mı? İşte ben şimdi, terk edilişin en acısını yaşıyorum günlerimde…
Ve Zekeriyya’nın garipliğini taşıyorum saatlerime. Dualarımsız; öylesine öksüz, öylesine yetim, boynu bükük bir çocuk gibi dolaşıyorum caddelerde…
Tufan mı yuttu yoksa yakarışlarımı ey Nuh? Cahilce davranıp yanlış bir şey mi istedim yoksa Rabbimden…Neden dilimde bir sükût… Oysa, dualarımsız çöl, dualarımsız kurak ve dualarımsız yangınlardayım.
Süleyman! Söyle rüzgara, tüm çağlardan toplasın da getirsin bana, en güzel duaları… Söyle rüzgara ki, dua dua essin yüreğime. Bedir, Uhud ve Hendeğin en yaman yiğitlerinin cennet kokan dualarını üflesin ellerime…
Ve Meryem! Sessizliğini boz da, umut söyle Zekeriyya çaresizliğime… Dilediğini hesapsız rızıklandırandır O, de… Dilediğine duaları da hatırlatandır.
Bana dualarımı geri ver Rabbim… En güzel kelimeleri öğret yüreğime. Ben sana dua etmekle hiç mutsuz, bedbaht olmadım ki Rabbim… Asıl dua etmediğimde mutsuzluğu yaşadım ve bedbahtlardan oldum.

Bana dualarımı ver Rabbim! Avuçlarıma yağdır rahmetini…
Ve dilime kondur en kabul olunacak heceleri...
Bana dualarımı ver RABBİM...

Raziye Nur Tuna
Share
Duymasa da hiç kimse şâir gönlümün,
Sende karar kıldığını...
Ve içimin şerha şerha yarıldığını,
Sen bilsen yeter..

Yavuz Bülent Bakiler
Share
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…
Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…

Ahmet Haşim
Share
Bir dağ hayal et… Zirvesindeki manzara çok güzel. Orada olmayı çok istiyorsun, ama zirveyi kendinden çok uzakta gördüğün için ümitsizliğe kapılıyorsun. ‘Oraya nasıl olsa varamam,’ deyip vazgeçiyorsun.
Oysa, zirveye varanların adımları seninkilerden daha büyük değildi. Ama onlar, o küçük adımları birbiri ardınca atmayı sürdürmüş kimselerdi.
İmkânsızı gerçekleştiren mucizeler değil, sürekliliktir. Suya sarp kayaları deldiren de budur. Yirmi birinci yüzyıl insanına gülleri duyuran da…

Kayıp Gül – Serdar Ozkan
Share
Söylenecek sözlerin yol açtığı izdihamda yaralı sayısı gitgide artıyor...

"abherî"
Share
:)
Share
Bir insan,ne kadar kötülük işlemiş olursa olsun,yine de gönlünde iyi bir insan olmak özlemini duyar..
İnsanın hidayete gelme arzusundan,yüreğinde bu güzel duygunun uyanmasından ümidimizi kesmememiz gerektirir..
Çöplükte bir gülün gülümsemesi ,sisler içinde bir güneşin görünmesi her zaman mümkündür.

İmam Gazali
Share
Kelimeler mi kifayetsiz yoksa ben mi kıyafetsiz kaldım da üşüyorum ? Ya da kelimeler mi kıyafetsiz ve ben kifayetsiz çözemiyorum, lakin üşüyorum…
Belki de, son kullanma tarihi geçmiş tadı yavan gıdalar gibi özlemimin miadı mı dolmuştu kestiremiyorum, ama üşüyorum…
Penceremi kapattım, üstüne perdeyi sırladım, omzuma hırkamı aldım, zira üşüyorum…

Bu anlamsız titreyişin o iki anlamla giderileceğini aklettiğimde, onlara karşı duyduğum hasretin ne kadar büyüdüğünü fark ettim. Sevgimin cürmümü aştığını bilsem de acemiliğimden olsa gerek hep ürkek bir aşık oldum. Lakin ikisi de maşukluğun verdiği vakur tavırla hiçbir zaman naz yapmaktan geri durmadılar. Onların bu vefasızlığı, kaçan kovalanır kabilince bendeki arzuyu şiddetlendiriyordu. Hasret vuslata hep gebedir ya prematüre vuslatın ömrü kısadır. Özlem önce anne olabilecek olgunluğa erişmeli ki sağlıklı vuslatlar doğurabilmeli…

Ve sonunda iki sevgilimle de buluşma cesareti gösterdiğimde içime dolan sevinci dile getiremeyecek kadar dilim dolanmıştı. Sizlere bir değil de iki maşuktan bahsetmem etik olarak yanlış ve aykırı olsa da ikisinin de gönlüme yerleşmiş olduğunu itiraf etmeliyim. Hani Fatih İstanbul’u fethetmeden, İstanbul Fatih’i fethetmiş ya, ben de aralarında seçim yapamadan, birlikte yüreğimi fethettiler.

Birinin o bembeyaz yüzü, diğerinin ise gözyaşlarıydı beni kendilerine çeken. Ak simalı sevgilimin olmazsa olmazıydı yaşlı sevgilim. Birlikte olmayınca ne birisi o güzel yüzünü ifşa eder ne de diğeri dile gelirdi. Ben de onlarsız lâl olmuştum, ta ki vuslata erene dek…Kelimelerim onlarla kuşanınca ürpermelerim yerini sıcak bir atmosfere bırakmış, hırkamı çıkarmıştım, hüznümün yerini alan mutluluğun kollarında, ben, kelimeler ve bu iki sevgilimle özlem gidermenin sarhoşluğunu yaşıyorduk. Sanki cümlelerim sevdiklerimden birini boynuna dolamış, diğerini üzerine örtmüş, kıyafetsizlini gidermiş ve benim kifayetsizliğime ket vurmuştu. Ve ben sevdiğim, bembeyaz kağıdın üzerinde diğer sevdiğim, kalemle kelimelerimin dansını seyre dalmış, vuslatın tadını çıkarıyorken yavaş yavaş yaklaşan ölüm meleğinin soğuk nefesiyle yeniden üşüyorum…

"abherî"
Share
İnsanlar bütün azalarıyla günah işlerken, sadece diliyle yaptığı tövbeyle affolunuyor.

Aziz Mahmud Hüdai (k.s)...

Ey diri olan!
Ey ebedi var olan!
Ey izzet ve ikram sahibi olan!
Ey gücün, şerefin ve büyüklüğün sahibi olan Allah'ım!
Halimi düzelt, işlerimi güzelleştir, beni bela ve fakirliğin acılarından koru, düşmanların şerrinden, şeytanın aldatmasından, nefsin arzularından, saptıranların saptırmasından beni koru ey Rabbim!
Share
Kazâ-yı âsmânîden sakınmak sûd-mend olmaz
Rızâdur çâresi aşkun görinmez bir belâ ancak

Aşk görünmez bir belâ olduğu için; bunun çaresi, razı olmaktan ibarettir. Gökyüzünden yıldırım gibi inen kazadan sakınmanın ne faydası var?

-Bakî-
Share