"düşün, düşün ki düşün gelişsin"
Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri kabilenin gençleriyle hayat, aşk ve evlilik üzerine konuşurken şunları söylüyor:

- İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş,

- Kurtlardan biri korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı,açgözlülüğü, kibiri, kendine acımayı, küskünlüğü, aşağılık duygusunu,yalanları, üstünlük taslamayı ve benciliği temsil ediyor;

- Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği,dinginliği, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu,anlayışı, merhameti ve inancı.

Dinleyenlerden biri soruyor;

- Peki, hangi kurt kazanacak?

Yaşlı adam kısaca cevap veriyor:

- Beslediğiniz...
Share
Tut gözün ey dûd-ı dil çerhun ki devrin terk edip
Kalmasın hayrette çeşm-i gevher-efşânım görüp

-Fuzûlî-

" Ey aşk ateşiyle yanan gönlümün dumanı; var git, feleğin gözünü kapa. Ta ki inciler gibi gözyaşları döken gözümü görünce, hayrete düşüp de dönmesini terk edivermesin."

Share
Rükûa inmezse belin,vermeyi bilmezse elin, Hakkı incitirse dilin,
dilim vardır nasıl dersin?

Tevabil TAŞAN
Share
Doktora yazdırdığı ilaçları almak için eczaneye giren amca sağlık karnesini eczanede çalışan bayana verir ve beklemeye başlar... Ancak bilgisayardan gerekli kontrolü yapan bayan, amcaya; evinde daha ilacının olduğunu söyler (amca aynı ilacı daha önce de almıştır ve sağlık bakanlığının sisteminde henüz ilacın bitmediği görünmektedir...

Bunun üzerine amca bayandan izin ister eczanedeki telefonu kullanmak için... Bayan kullanabileceğini söyler. Amca evini arar. Telefonu açan kızı ile, ağzını kapatarak kısık bir sesle konuşmaya başlar ;

"Kızım çabuk evdeki ilaçları çöpe at, buradan görüyorlar :))"
Share
Âhir yolcusuyum.. Uzundur yolum,
Sırtımda dikişsiz, bir beyaz tulum,
Azık torbası boş, fakir bir kulum;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar…
Rabb’ime ezelde verilmiş sözüm;
Dönmüşüm sözümden, gaflette gözüm.
Huzura çıkmaya, kalmamış yüzüm;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar…
Putlar pazarında, satmışım dünü,
Önümde çok çetin, bir hesap günü;
Almadan elime, berât hükmünü,
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar…
Kur’ân’da, Mahşeri anlatır Settar;
Yollar kıldan ince, kapılar çok dar.
Cennet güzel amma, cehennem de var;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar…
Cehennem ki o gün, doymaksızın yer,
‘Doldun mu?’ dedikçe, ‘Daha yok mu?’ der
Bir ömür ağlasam, bu âyet yeter;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar…

O gün gelir, bölük bölük cümlesi,
Sürülür ateşe, nankör zümresi.
Kur’an’da var ki bir, Zümer Sûresi;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar…
Yüce Rabb’im, kullarına duyurmuş;
Çok ağlayıp, az gülsünler buyurmuş.
Vah ki; gafletimi yüzüme vurmuş;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar…
Son nefes, kapımı çaldı çalacak,
Yarın belki sınav, bitmiş olacak,
Korkarım.. Karnede zayıf kalacak;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar…

CENGİZ NUMANOĞLU
Share
Sayısını unuttuğum günlerce bekleyişten
Ben yorgunum,rıhtım taşları yorgun
Ard arda geçen gemiler durmuyor bu limanda
Duranlardan sen çıkmıyorsun.
Bil ki katıksız sancılara razıyım yokluğun olmasa
Bil ki bir avuç biber gözlerime serpilen,
Ellerimde soğumadı ellerinin izleri
Durup şiirler yazıyorum yoluna.
İçimde sıkıntının en dayanılmaz şekli
Kaçıncı kere saatleri susturuyorum.
Bensiz çözülüp sensiz bağlanması yok mu halatların
Tükeniyorum.

Türkan İldeniz
Share
Kollarından saatlerini çıkartıp atan kelimelere bak! Vakti hiçe sayan harflere! Halbuki ne kadar uzak insan insana! Kimi zaman konuşarak inşa ediliyor köprü, kimi zaman susarak. İnsan için susma vakti ama o hâlâ konuşuyor. Hayırlı bir söz söylese keşke; konuşuyor yalnız. Sözlerinin rengi, kokusu, tadı önemli değil. Su değil sözleri, sel. Kaldırma gücü yok. Tek bir mana gemisi yüzmüyor üzerinde. Belki de söyleyeceği bir şey yok. Peki söylediği ne! Birkaç kırık dökük tahta parçası. Bir kazazede kelam. Hem kiminle konuşuyor? "Konuşulacak bir insan" olduğu zaman konuşmamak, onu kaybetmek demektir," diyor Konfüçyüs. Büyük kayıplar veriliyor bu savaşta. Konuşulacak insan nerede! "Ney gibi, dostumun dudağıyla bir araya gelseydim, söylenecekleri söylerdim. Dildaşından ayrılan kişi, yüzlerce nağmesi de bulunsa dilsiz olur," dediğinde Mevlânâ bütün sazlıkların başı göğe değiyor. Başımızı eğelim o halde sözlüklere. Susmak, tabiata uymaktan geliyor. "Sus" doğal ses, tabiata özenen. Konuşmaksa başka türlü bir tabiat. Saate bak! Demosten güzel konuşmak için çakıl taşı koymuştu dilinin altına. Hz. Ebu Bekir'in dilinin altındaki çakıl taşının anlamı: "Güzel susmak."
Bir de konuşma vakti var, suskunları şeytanla akraba kılan. Şimdi hakikat vakti! Tehlike çanları çalıyor susmak hoşuna gittiği an. "Dilim yok!" deme gönlün yok senin. Bir cümle ne çok şeyi değiştirir oysa. Cimriliğin yüzünden zengin oluyor zulüm. Ah susarak örten hakikatin üstünü! Tanıklığını bekliyor kâinat. Konuş artık! Şahitlik defterini imzaladın. Binlerce yıl geçti Âdem'e kelimeler öğretileli. Anahtarı mı kaybettin? Kır kilidini hafızanın. Yalnız çıkarmadan önce sandıktan, sürt burnunu cevherinin mihenk taşına. Akıl konuşurken gerek. "Ey akıllı zat! Ağzındaki dil nedir? Hüner ve marifet sahibinin hazine kapısının anahtarı. Kapı kapalı olursa kim ne bilecek ki, içeride kuyumcu, cevahirci mi var, yoksa hırdavatçı mı!" (Sâdî) Şimdi konuşma vakti. Dili bir kement gibi atmanın karanlığın boynuna.

İki parlak noktanın çarpışması mı felaket, üst üste gelmesi mi? Nokta sonu mu işaret ediyor, yeni bir başlangıcı mı? Kaybolduk dil ormanında. Kutup yıldızı üfledi fenerini. Ağaçlar yosundan şallarını attılar. Dil yılanları dallardan sarkıyor. Kaybolduk. İki nokta üst üste mi, nokta mı gerekiyor burada? İmlâ kılavuzuna ihtiyacımız var. İki nokta üst üste kendisinden sonra açıklama yapılacak cümlenin sonuna konur, nokta cümlenin sonuna. Konuşmak mı susmak mı gerekiyor burada? İman kılavuzuna ihtiyacımız var.

- Susalım mı konuşalım mı?
- "Halkla az, Rabbinle çok konuş!" diyor, Muaz b. Cebel.
- Susalım mı konuşalım mı?
- "En uzun hapse dil müstahaktır" diyor, Abdullah b. Mesud
- Susalım mı konuşalım mı?
- "Susmak büyük adamların ticaretidir," diyor İmam Şâfiî.
- Susalım mı konuşalım mı?
- Saatine bak!

A.Ali Ural
Share
Yaşlı bir bey sabah erken evinden çıkmış,yolda ilerlerken bir bisikletlinin kendisine çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış.Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.Hemşireler adamcağızın yarasına pansuman yapmışlar ama “biraz beklemesini ve röntgen çekerek herhangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini”söylemişler.
Yaşlı bey huzursuzlanmış,”acelesi olduğunu” söylemiş.
Hemşireler merakla acelesinin sebebini sormuşlar.Adamcağız da “karım huzurevinde kalıyor;her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim,geç kalmak istemiyorum”demiş.”Karınızın siz gecikince merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde” demiş hemşire.Adam üzgün bir ifadeyle “ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bilmiyor!” demiş.Hemşireler hayretle “madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor,neden hergün onunla kahvaltı yapmak için koşturuyorsunuz?”diye sormuşlar.

Adam buruk bir sesle cevap vermiş:
“Fakat ben onun kim olduğunu biliyorum!”
Gamze Demircan
Share
Türev tanem, bir tanem, bir sigma işareti kadar kıvrak bir Pi sayısı kadar sonsuzsun sevgilim. Sana olan sevgim limitlerin sonsuzluğuna ulaşıyor. Bir bakışın kalbimde matris kadar derin etkiler yapıyor. Kalem gibi kaşların, trigonametri gibi karışık saçların, tebeşir kokusu gibi burnumda tütüyor. Çarpanlara ayrılmayan denklemler gibi nazlanma. Senden mektup almak inan integral almaktan daha zor. Bilinmeyenlerimiz farklı olsa bile polinomlar gibiyiz. Eğer böyle devam ederse seni keşfedilmemiş dizi kuralları ile izleyeceğim.Seninle bir daire olalım. Merkezde ben, etrafımda eşit uzaklıklarda sen. Nereye bakarsam seni göreyim. Üzüntülerimiz teğet, sevinçlerimiz kiriş olsun. Birbirimize o kadar yakın olalım ki, yarıçaplarımızın limiti sıfıra yaklaşsın. Şu anda y=ax²+bx+c parabolünün iki ayrı kolu isek de bir gün tepe noktasında buluşacağız. Sana bir sinx eğrisi gibi sürekli "k" sabiti kadar bağlıyım. Hiçbir parantez bizi ayıramaz :))
Share
Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol.
Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın.
"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir"
diye endişe etme.

Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

Tebrizli Şems
Share
Âşık u ma'şûka benzer âsmân le zemîn
Kim biri ağladığınca birisi handân olur

-Ahmet Paşa-
Share
Şeker ve tatlıların kol gezdiği bu günde,
ağzımız gibi gönülleri de tatlandırmayı temenni ederek
Ramazan Bayramınızı kutluyorum.
Share
Bir bilgeye " Nasıl insan oluruz ?" diye sormuşlar .
"Üç adım atlama" gibi bir cevap vermiş bilge kişi:
Önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gelir, İnsanlığa attığın ilk adıım budur...
Sana kötülük yapanlara iyilik yapabildiğin an ise ikinci büyük adımı atar ve hakiki insan olmaya başlarsın.
Nihayet, sana iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman " insan" olursun.
Share
Eğer bir gün dünyaya ait çok büyük bir derdin olursa
Rabbine dönüp:
"Benim çok büyük bir derdim var" deme!
Derdine dönüp:
"Benim çok büyük bir Rabbim var" de!

M. Fatih
Share
Bir adam bir gün bir yetimin ayağına batan dikeni çıkarmış, diyor ki:
"Bir diken yüzünden bana ne güller açıldı."
Share
Sabah ders için okula geldi. Okulda hiç olmadığı kadar derin bir sessizlik hakimdi. Ders vermek için girdiği 1.sınıf öğrencileri dışında kimse yoktu sanki okulda.. İçeriye girdi, selam verdi.. Sınıftan çıt çıkmıyordu, selamına mukabale eden olmamıştı. Şaşırdı Ahmet Refik Hoca, 30 yaşında kaç senedir bu okulda Fransızca öğretmenliği yapıyordu ama böyle bir hale şahit olmamıştı. Sınıftaki bu durgunluk ne haldi? Herkesin başı öne eğilmiş, hüzün sınıfın resmi olmuştu. Sordu, arka sıradan cevapladı mahzunca öğrenci Ömer:

"Çanakkale'de savaşmak için okula bir grup askeri kumandan geldi üst sınıflarda gönüllü gitmek isteyenleri savaşa davet ettiler ve bütün lise 2 ve 3 ler bu davete şevkle icabet ettiler. Biz de heveslenmiştik. Fakat yaşımız henüz yetmiyor diye kabul görmedik. Bu hüznümüz ondandır, çok istedik olmadı.. Derken ön sıradan Hasan:

Hocam hadi biz küçüğüz almadılar ya siz,ya siz Hocam neden burdasınız hala??!..
Bu şok cevab A.Refik'i kendine getirdi. Derhal sınıftan çıktı, Müdür'ün odasına girdi ve istifasını verdi...
Share
Allahım;

İnsanî değerlerin hor görüldüğü,dînî düşüncede kırılmaların yaşandığı, her taraf, başı boşların gürültüleriyle inlediği günümüzde, başka bir şey değil, Sen bizleri gönül insanları eyle ya Rabbi!
Kadir gecesi hürmetine gönül insanları eyle ya Rabbi!
Mübarek ramazan hürmetine gönül insanları eyle ya rabbi!
(amin)

Bu mübarek Kadir gecesinin tüm Ümmet-i Muhammed için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum...
Share
Çiçeksen,baharı bekleyeceksin sabırla...Erken açmayacaksın,kış soğukları vurur...Baharın gelmesinden ümit kesip,toprağın karanlıklarına teslim olmayacaksın,çürür,yokolursun...Sabır,Rabbin halikiyyetine,ibdasına güveni,bir iç direnci koruyarak baharı bekleme eylemidir.
Tohumsan,toprağın bağrında saklanmaktır mukarrer bir vakte kadar sabır...karanlığa boyun eğmemektir.Üstündeki yük altında ezilmemektir.Misyonunu unutmamaktır...Zamanı geldiğinde cidarı çatlatabilmek,toprağın üstüne doğru,ışığa doğru tırmanabilmektir."Rabbimin dilediği bir gün var,ışığa çıkmak için,yaratılış misyonumu ifa etmem için..."Bunu vird haline getirmektir sabır...
Güneşsen,bekleyeceksin karanlığın koynunda doğum anını...Enerjin yaratılış sırrında saklıdır...Aydınlığı ve karanlığı yaratana teslim olacaksın.
Baharsan,kışın soğuklarında saklayacaksın binbir rengini,çiçeğini...Kış geçecek ve geleceksin.Buzların içinde çıkacak kardelenler...Toprak bir ana rahmi gibi saklayacak seni ve kara topraktan al-mor menevşeler boy verecek...Sabrın,binbir tomurcuk demek,yaprakların,yeşilin çağlayanlar gibi hayata koşması demek...Kışın buzulları içinde iraden çürümeyecek,çözülmeyecek,ebedi buzullaşmalara mahkum etmeyeceksin dünyayı...
Bebeksen,karanlıkları aşacaksın dünyaya gelmek için,sabredeceksin 9 ay on gün,damarlarında Rabbin verdiği sabır akacak...
Mü'minsen,sabrı bir gönül dokusu olarak bileceksin.İmanın olmazsa olmaz boyutu olarak görecek,mü'minin her an ayakta kalabilme sırrı,Allah'a itimadın yüreğe yansıması olarak telakki edeceksin...

Fatma Nur Yılmaz
Share
Suyu taşırmayan bir gül yaprağı gibi,
sükunu bozmadan,
kalbi yormadan,
sabrı daraltmadan;
Haydi bir gül…

Senai Demirci
Share
Destimi kessen kalır dâmân-ı lûtfunda elim
Dâmenin kessen elimde kalır lûtfun dâmeni

-Ahmet Paşa-

(Ey sevgili! Eteğini öyle kararlı tuttum ki, benden usanıp da elimi kesecek olsan gam değil, zira elim lütuf eteğinde kalacak, kârlıyım; yok eteğini kessen de gam değil, çünkü bu durumda da eteğin elimde kalacak, yine kazançlıyım.)

Share
Basma bu eşikte benim kalbim var,
Kalbim ki bir uzak hayâle ağlar
Kıskanç bir büyüdür bana uzletim
Zâlim arzularla tutuşan etim,
Her akşam bir çarmıh olur ruhuma
Ben de bilmem nasıl diner bu humma;
Saatler işkence, günler cellâdım,
Ne ben yanlızlığa bir lâhza kandım.
Ne de yalnızlığım benden usandı.
Tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı,
Yabanî otlarla örtüldü duvar;
Mermer havuzlarda köpüren sular
Kâh bir ayna oldu kamaşan güne,
Kâh bağrım açıldı bütün hüznüne
Ufukları sarsan geniş rüzgârın
Benden sor sırrını bu boş yolların
Benden sor ve benden dinle akşamı..

Ahmet Hamdi Tanpınar
Share
Ya­vuz Sultan Selim Şir Pençe illeti sebebiyle Hakk'a yürür­ken Nedimi Hasan Çan'a sorar:
— Hasan bu ne hâldir?
Hasan Can:
— Allah'la beraber olmanın zamanıdır efendimiz".der
Cevab müthiştir:
— Hasan, sen bizi bu ana kadar kimle bilirdin?..
Share


Nesimi Aşk- Serdar Tuncer

Share
Share
Alfabedeki harflerin çoğu birbirine kırgın olmalı ki, yazmaya çalıştığım kelimeler biraraya gelmiyor. Ya da zihnim elime hükmediyor olmalı ki, yorgun harfler elele tutuşuyor. Yoksa gönlümün oluşturduğu sinerji mi anlamı hüzün yüklü sözcükleri oluşturuyor...

Depremle yaşamaya alıştıkta, ya gönül sarsıntılarını ne yapacağız ?
Suçu üstlenecek mazeret kalmamışsa, kalemi kırmanın vakti gelmiş mi demektir ?
Hiçbir cevap kâfi gelmeyecekse ‘neden’ diye sormanın ne anlamı olabilir ki ?
Dilinin iddiasını gönlün ispatlayamıyorsa sükût etmek gerekmez mi ?
Sevinci, acıyı ve AŞK'ı hep yüksek perdeden yaşasaydık yürek dayanabilir miydi ?
Neden hep gerçekler hayallerimize tecavüz eder ?

Ve bu kadar soru işaretli cümlenin ardından bir ünleme ne dersiniz ?

Hiçbir şey "gerçekler" kadar acı olamaz, biber bile !

"abherî"
Share
Akşamı getiren sesleri dinle
Dinle de gönlümü alıver gitsin
Saçlarımdan tutup kor gözlerinle
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin

Güneşle köye in, beni bırak da
Küçüle, küçüle kaybol ırakta
Şu yolu dönerken arkana bak da
Köşede bir lahza kalıver gitsin

Ümidim yılların seline düştü
Saçının en titrek teline düştü
Kuru yaprak gibi eline düştü
İstersen rüzgara salıver gitsin

NFK
Share
Küllenmiş her düşüncenin, her duygunun içinde iyi yahut kötü, acı yahut tatlı, neşeli yahut hüzünlü elbette bir kor sıcaklığı vardır ki, eşelendikçe alevi ortaya çıkar.
Bazen ısıtır bu alev, bazen yakar. Olumlu ya da olumsuz bütün hayaller, bütün idealler ve bütün arzular sonuca ulaşmadıkça, hedefini bulmadıkça elbette kül içinde saklanan kor gibi sıcak bekler. Küçük bir esinti, azıcık bir savrulma... Bir hatırlama... Küçük bir dokunuş... Hele içinizi bir yoklayın...
Zamanın hızlı akışı, feleğin hızla dönüşü içinde her şey bizim istediğimiz rengi göstermeyebilir, bizim istediğimiz biçimde tahakkuk etmeyebilir. Bağrımızı yırtmanın, yüreğimizi parelemenin, ciğerlerimizi kan doldurmanın faydası da yoktur üstelik. Bu bir ayrı sınav biçimidir. Tesellisi hep ertelenen bir sınav...
Çoğu insan kendisinin, asıl bulunması gereken yerde olmadığını hisseder. Aslında belki tam da bulunması gereken yerde olduğu için kabullenmek istemez. Çünkü küllenen hayallerine alevlenmeyi bekleyen nice korlar gömmüştür. Bedel ödemeden, yüreğini tutuşturmadan, kendini yakmadan gelinebilecek mertebelerin elbette bir seviyesi vardır; ve bir de yolları çile ile yürünmüş ve kabullenilmiş makamları... Bütün korların küller içinde gül gül olduğu makamlar... Hayret makamı, aşk makamı, sükûnet makamı, teslimiyet makamı...
İşinizde ve aşınızda, sevincinizde ve kıvancınızda, düşlerinizde ve görüşlerinizde tutuşmayı bekleyen korlar yurt tutmuşsa eğer, eskilerin düstur edindikleri şu beyti teselli babında vird edinmenizi tavsiye ederiz:
Ele girmezse eğer sevdiğimiz
Ne çâre, eldekini sevmeliyiz
Erdem, işte bu asaleti gösterebilmek, kazaya rıza ile cevap verebilmektir. Hele bir düşünün, buraya ağlamaya mı gelmiştik, gülmeye mi; ölüyor muyuz, yoksa doğuyor mu?!..

İskender Pala
Share
Haşr olan yâr ile düşte,haşre dek uyanmasın
Uyanıp firkat oduna haşre dek o yanmasın

-Figânî-
Share
En cılız pas lekesinin bile dokunmadığı bir aynayı arar gönül...

Haya ve hicap nakışların en duyarlı motifleriyle hayatına zarafetle işleyebilmiş, o hayatın arkasında durabilmeyi başarmış aklıselim bir bedenle bütünleşmenin sevdasını taşır yürek.
Sevgiler paylaştıkça büyür denilsede, sevgili paylaşılmayan bir özelliğe sahiptir gönülde.

Ahmet Günbay Yıldız
Share
Nereden ve niçin geldiği belli olmayan iki damla sıvının “göz pınarları”ndan süzülerek, gözün “koruyucu melekleri” olan kirpiklerde bir yarım tur attıktan sonra, yavaş yavaş, kimseyi incitmeden, sadece kendi sahibinin “gönül telini” samimi bir şekilde titreterek, kendine has “eda”sı ile birlikte, yılların izini taşıyan “yüz” ün o kıvrımlarından süzülerek, bazen elin tersiyle silinerek, bazen de çene kenarlarından kayarak toprakla buluşma “eyleminin” adı…
Share
Bir zamanlar adamın biri derdinden ağlayıp sızlanıyormuş. Ünlü şeyhlerden Şibli onun halini görmüş, ağlamasının sebebini sormuş.
İşte cevap:
“Güzelliği canıma can katan, ömrümü arttıran bir sevgilim vardı. Geçenlerde öldü, şimdi ayrılığı beni de öldürüyor”.
“Mademki sevgilinin hasretiyle yanıp tutuşuyorsun, demiş Şibli, o halde yeni bir sevgili bul kendine.
Ama dikkat et, bu sefer âşık olduğun Sevgili ölenlerden olmasın.”

İskender PALA - Aşkname
Share
Yalnız kalmaktan daha kötü şeyler de var hayatta ama genellikle bir ömür alır bunun farkına varmak o zaman da çok geçtir ve çok geçten daha kötü birşey yoktur hayatta...

Charles Bukowski
Share
Farkında mısınız,eylüldeyiz...
Güz günleri geldi çattı.Oysa yaza nasıl da alışmıştık!
Şimdi nerden çıktı bu telaşlı bulutlar,bu serseri rüzgar nereden esiyor?
Yine gafil avladın bizi eylül!
Bir mevsime daha hazırlıksız yakalandık.Fakat mevsimlere alışmaktan başka çaremiz var mı?
Güze de alışacağız,seveceğiz onu.Ele avuca sığmayacak güz günleri;naif,kırılgan,yaralı bir kuş gibi...
Sabun köpüğü günler,bir gün uçup gidiverecek.Ardından üzüleceğiz.İnanın eylül size hiçbir şey yapmayacak.Yağmurlara hazırlıksız yakalandınız diye,eylülü suçlamaya hakkınız yok ki.Yapraklar sararıp sararıp dökülüyorsa,martılarda anlaşılmaz bir heyecan varsa,denizin yüzü asık ev dalgalar hırçınsa,güneş bir ısıtıp bir kayboluyorsa ve insanın bir hali diğerine uymuyorsa,eylül gelmiştir ve onun bir derdi vardır.Söyleyin,hanginiz düşündü eylül,hanginiz sordu derdini ve onu anlamaya çalıştı?
Bırakın anlamayı,bütün gönülsüzlüğünüzü,mahmurluğunuzu tutup eylüle yüklemez misiniz?
Eylülün bir derdi vardır.
O, nisana sırılsıklam aşıktır ve işi gücü baharın nazlı kızını düşünmektir.
O savrukluğu, kararsızlığı da bu yüzdendir. Eylülle nisan arasında gizli bir aşk sürüp gitmektedir. Bütün dertleri birbirlerine kavuşmaktır; ama bunun olmayacağı bellidir.
Ne yapar nisan?
Tabiatın cıvıl cıvıl canlanışı, insanların, yüreklerinde bir kıpırtıyla yollara dökülüşü, çevrenin insanı deli edercesine güzelliğe bürünüşü hep onunla gelmiyor mu?
O da insanların içine yaşama sevinci doldurur, çevreye bakma, yeniden dirilişi görme yeteneği verir gözlere. Sonra bitkilere can suyu yürür, ağaçlar durur.
Çiçekler rengini ondan alır. İnsana, ağaca, çiçeğe ve dağlardan kopup ırmaklara akan kar sularına gizliden gizliye aşkını işler nisan.
Haydi, der. alın benim sevdamı eylüle götürün. Ve sabırsız bir bekleyişe koyulur sonra…
Ali Çolak
Share