"düşün, düşün ki düşün gelişsin"

İstanbul ufuktan simasını göstermeden önce,
kalbimde göründü...
(Yahya Kemal istanbul aşkını daha güzel anlatamazdı sanırım)
Ve birde;
Atatürk:
- Yahya Kemal Bey, Ankara'nın en çok neresini beğendiniz?
diye sormuş. Yeni milletvekili de hemen cevap vermiş:
- İstanbul'a dönüşünü, Paşam...
Share
Dilde gam var şimdilik lutfeyle gelme ey sürûr
Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne
(Ey sevinç! Gönülde gam var; lutfeyle gelme.
Bir evde misafir misafir üstüne olmaz.)
-Râsih-
Share
Share

Susadım
Üç tane elma soydular, üç tane portakal
Nafile
Bir bardak suyun yerini tutmadı
Acıktım
Kuş sütü, kuru üzüm getirdiler
Nafile
Bir çimdik somunun yerini tutmadı
Seni düşündüm sevgilim şükrederek
Su gibi aziz olasın her daim
Ekmek gibi mübarek.
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Share

Bir sevinç vardı içimizde;
Yaşama sevinci vardı,
Kavuşma sevinci vardı.
Anlaşılırdı tebessümden, edadan
Çoktandır ortalıkta görünmez oldu
Herhalde el çekti bu dünyadan…

Bir sevda vardı bizi coşturan,
Çiçek çiçek kalbimizde açardı.
Dağları, taşları dile getirip,
Zaman zaman sınırları aşardı.
Çoktan beri ses çıkmıyor sevdadan;
O da gitti bu dünyadan,
Ardına bile bakmadan!

Bir de şair vardı yanı başımızda;
“Harp düzeni almış kelimelerle,
Tank gibi yüreklerden geçerdi” sözleri mısralarda.
Sözleri ışık gibi, kalemi umut gibiydi.
Hep haber verirdi bize yarından.
Bir sabah o da gitti dünyadan
Sözlerine daha nokta koymadan!

Bir de insan vardı eskiden, 'insan'
Aşağı bakar 'deveyim',
Yukarı bakar; 'kuşum ben' derdi.
Sonra gömüp kuma başını,
İnsan da gitti bu dünyadan!
Kısacası yaşamadan!

Halil Gülşen
Share

Ya Rabbi!
Yüreği yaralı ve ihmal edilmiş bu şaşkının önünde sen kendi rızandan lütfen ve keremen bir kapı aç!
Her kime ki, kerem ve ihsan gözü ile baktın, artık o iki âleme de saman çöpü kadar değer vermez.
Eğer feyzin sebebi ile sevdiklerinin üzerine cömertlikle akan denizden bir damlayı, merhameten benim üzerime lütfedip dökersen, benim müşkilim hallolur.
Benden uygun hiçbir iş sadır olmadı. Günahım ise o kadar çoktur ki, sözle ifadesi mümkün değildir.
Kötü amellerimden mahcubum. Ne halim, ne de taat ve ibadetim var, ne de özür beyan edecek dilim.
Kendime baktığımda, ziyade mahcubiyetim sebebiyle cehennem, kurtuluştan daha hoşuma gider.
Rahman Ve Rahim olan Allahım! Affet, ham ve kaba işlerimi sorma. Benden intikam alma.
Kendime çok zulmettim, hadsiz suçlar işledim. Ancak senin sonsuz rahmetini, kerem ve sehavet deryanı düşündüğüm zaman, sana karşı bunca ahdimi bozmama rağmen yine sevinçli ve ümitliyim..
Senin hudutsuz ihsanından, kereminden ümitliyim.. Çünkü sen "ben bağışlayıcıyım" diye ferman buyurdun.

Mevlana Halid Bağdadi
Share

Yeni yürümeye başlayan çocuk, bir duvara, bir kenara tutunarak yürür.
Sen de, yeni yürüyen o çocuk gibi,
alimlerin sağlam duvarlarına tutunarak yürü.
Sadi Şirazi
Share

Bir an kayboldun gibi yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti

Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma

Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından

Erdem Beyazıt
Share

Ok


Bir adama dil ile laf atmamdansa

ona ok atmam daha iyidir.

Çünkü dilden çıkan ok hedefini kaybetmez.

Ama madeni ok çok defa hedefine isabet etmez.

Süfyan-ı Servi
Share

Al da git eğreti gülüşlerimi
İsyanı kutsayan yüz bende kalsın
Maviye boyama zor düşlerimi
Gemimi yakacak köz bende kalsın
Mermere saplanan bir deli su’ca
Nefreti sevdama etmişim boca
Karanlığa dönük bir çift namluca
Tetikte bekleyen göz bende kalsın
Neşeyi açmadan solanlara ver
Gülüp eğlenmeyi yılanlara ver
Baharı, bahçeyi çalanlara ver
Van Gogh’un çizdiği güz bende kalsın
Bilirim yol uzun sürmek zor ama
Çekmediğin kahrı koy matarama
Azık kıt, vakit dar, tuz bas yarama
Çiledeki aziz giz bende kalsın

Mustafa İslamoğlu
Share

O nûru gönder İlâhî, asırlar oldu, yeter!
Bunaldı milletin âfâkı, bir sabâh ister.
İnâyetinle halâs et ki, dalga dalga zalâm
İçinde kaynamasın, çarpınıp duran İslâm!
Bu secdegâha kapanmış yanan yürekler için;
Bütün solukları feryâd olan şu mahşer için;
Harîm-i Kâbe'n için; sermedî Kitâb'ın için;
Avâlimindeki âyât-ı bî-hesâbın için;
Nasîb-i dâimi hüsran kesilmiş ümmet için;
Şu hâk-i pâke bürünmüş semâ-yı rahmet için;
Biraz ufukları gülsün cihân-ı İslâm'ın!
Hudûdu yok mu bu bitmez, tükenmez âlâmın?
O, çünkü, âleme hâkim yegâne kudret iken,
Bir inkılâb ile mahrûm olunca azminden,
Esâretin ne kadar şekli varsa katlandı...
Vatanlarında garib oldu kendi evlâdı!
O azmi sen vereceksin ki, eylesin sereyan,
Soluk benizlere kan, inleyen göğüslere can.
O rûhu ver ki İlâhî, kıyâm edip dînin,
Zemîne feyzini yaysın hayât-ı mâzînin.
Share
Share
Her nefeste eyledik yüz bin günah
Bir günaha etmedik hiçbir gün ah.

-Süleyman Çelebi-
Share
Arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenhâ bulamam
Seni tenhâ bulıcak kendimi asla bulamam
-Selikî-
Share

Ayrılığından dolayı yardım dilenmeye takatim yok senden,
kapında kendini kaybedenlere gıptayla geçen ömrümde bir takate de ihtiyacım kalmadı artık. Sevgili eşiğinde ölene değil sağ kalana şaşmak gerekir,
der bir bilge ama ben senden uzakta, aşkınla hasta, ama aşk sayesinde sıhhatteyim.
Araya bunca yılın hasreti girmişken bir gün seni görmeye dayanabilir miyim bilmem,
ama her sabah seni görüyor ve yüzünden aldığı güzellik ile insan içine çıkıyor diye güneşe,
eşiğini döne dolaşa senden nur çalıyor diye her akşam mehtaba bakıyorum, bilesin.
"Bugün nasılsın ey kâinatın başı dönmüş yıldızı?" diyorum ona, hasbıhal ediyorum;
"Ne haldedir sevgilim, hoş mudur, sofaca mıdır İstanbullar sultanı bugün?"
diye tekrar soruyorum.
"Hiç benim bulunduğum yerden daha kederli bir âleme doğdun mu sen; hiç aşkta altüst olmuş bencileyin bir firkatzede üzerine parladın mı?"
diye sitem ediyorum bazen...
Velhasıl günlerce ve gecelerce güneşlere ve aylara durmadan ve dinlenmeden seni soruyorum, hâlâ bir haberini alamayışımı şikâyetle söylüyor, anlatıyorum.
Senin beni unutma ihtimalini hatırlayıp çıldırıyorum bazı günler
ve bazı geceler yüzünü eskisi gibi hayal edemeyeceğimden korkup kahroluyorum.
Sonra tevbeler ediyorum.
Seni unutma ihtimalini düşündüğüm için.
İskender Pala (aşkname)
Share

Sadrâzam Keçecizâde Fuat Paşa, açık fikirli biri olduğundan, yaptığı bazı işler, dar kafalılar tarafından beğenilmez, aleyhine türlü sözler söylenirdi.
İstanbul sokaklarının yer yer kaldırımla döşenmesi de bir aralık düşmanlarına dedikodu fırsatı vermişti.
Bir gün, birisi bu kaldırımların nasıl ve neyle yapıldı­ğını sorunca Fuat Paşa'dan şu cevabı aldı:
-Bize atılan taşlardan yapıldı!..
Share

Alp-Eren Gaziler, ulu sultanlar
Eğlenceye daldık, unuttuk sizi
Bin yıldır toprakta uyuyan canlar
Televizyon aldık unuttuk sizi

Ey Hazreti Ahmet Yesevi Hoca
Dedem Korkut adlı mübarek koca
Zemzemi lağıma eyledik boca
Avrupalı olduk unuttuk sizi

Çağrı bey, Alpaslan, cümle erenler
Cennet bahçesinde çiçek derenler
Allah rızasına gönül verenler
Arasat’ta kaldık unuttuk sizi

Mevlâna çalgıda oyunda gitti
Hacıbektaş cemde, âyinde gitti
Yunus her derenin suyunda gitti
Partilere dolduk unuttuk sizi

Akşemsettin ak sevgisinin dışında
Şanlı Fâtih gök sevginin dışında
Bizim sevgi, hak sevginin dışında
Küfrü nimet bildik unuttuk sizi

Lakabı Muhteşem, adı Süleyman
Yavuz Sultan Selim, ender kahraman
Affet, Ulu Hakan Abdulhamid Han
Memleketi böldük unuttuk sizi

Tarihe taht kurmuş oturan canlar
Âleme adâlet götüren canlar
Üç kıtayı dize getiren canlar
Prensleri bulduk unuttuk sizi

Abdurrahim Karakoç
Share

Meşhur Cimri Paşa, atlarının arpa yemesi gerektiğini söyleyen seyislerine kızar ve her seferinde “La havle” çekermiş. Bir gün atları dermansızlıktan yığılıp kalınca hiddetle sormuş:
—Atlarıma ne oldu?
Seyis cevabı yapıştırmış.
—Ne olacak efendim, “La havle” yiye yiye “ Ve la kuvvete” oldular.
Share

Padişah acemi bir köle ile gemiye binmişti. Köle deniz görmemiş biriydi. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir tit­riyordu. Onu avutmak için çok uğraştılar, bir türlü sakinleştiremediler. Padişahın keyfi kaçtı. Herkes aciz bir vazi­yetteyken gemide bulunan bir bilge, Padişahın huzuruna çıktı:
-Müsade buyurursanız ben onu sustururum, dedi.
Bilge emretti, köleyi denize attılar. Köle bir kaç kere suya battı çıktı, sonra kolundan yakaladılar, onu gemiden yana çektiler.
Köle gemiye yaklaşınca iki eliyle geminin dümenine asıldı; oradan gemiye çıktı. Bir köşede uslu uslu oturdu. Bilgenin yaptığı iş Padişahı hayrete düşürdü.
-Bu işin hikmeti nedir? diye sordu.
Bilge cevap verdi:
-Köle evvelce suya batmayı tatmamıştı. Huzur ve saadet de böyledir, bir felakete uğramayan onun kıymetini bilmez.
Share

Yunus Emre, Tapduk Emre’nin dergâhına yıllarca dağdan kalem gibi odunlar taşıdı. Tapduk Emre sormadan edemedi:
“Ormanda eğri odun tükendi mi? Yunus:
—Tükenmedi şeyhim dedi: Tapduk Emre:
—Ama sen hep düzgün odun getiriyorsun. Nasıl oluyor bu? diye sordu. Yunus:
—Seçiyorum şeyhim! Bu dergâha odunun eğrisi bile yakışmaz.” dedi.
Share
Dilimizdeki "Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz." sözünün aslı muhtemelen
"Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz." şeklindedir.
Çünki sözün aslındaki Ane kelimesi, Bağdat yakınlarındaki sarp bir uçurumun kuşattığı dik bir geçidin adıdır. Bağdat gibi (güzel) şehir, Ane gibi de (sarp, ama manzaralı) yar (uçurum) olmaz, demeye gelir. Ancak siz Bağdat'ın Osmanlı Türk'ü için önemine bakınız ki oradaki Ane'yi anne yapıvermiş. Tıpkı "Yanlış hesap Bağdat'tan döner" sözüyle Bağdat'ın eskiden beri bir ilim merkezi olduğunun altının çizilmesi gibi.
Share

Nasreddin Hoca bir gün, köyden şehre giderken yorulmuş. Kendi kendine de,
-Şu tarlanın kenarındaki ceviz ağacının altında biraz dinleneyim, yoluma öyle devam ederim demiş.
Şöyle biraz etrafına bakınıp ağacın altına uzanıvermiş. Azametli ceviz ağacına bakmış ve şöyle düşünmüş:
-Ey Allah'ım, gücüne sual olmaz. Hikmetine akıllar ermez. İncecik kabak sapından kocaman kabak yaratıyorsun, koskocaman ağaçtan küçücük ceviz yaratıyorsun, bunun hikmeti nedir? diye düşünürken uykuya dalmış.
Derken bir müddet sonra, tam uykunun ortasında ağaçtan bir ceviz hocanın kafasına düşüvermiş ve kafasında ceviz büyüklüğünde bir şiş oluşmuş. Hoca, can acısıyla aniden uyanmış:
-Ya Rabbi! Hikmetine kurban olayım. Sen en iyisini bilirsin demiş. Şimdi o kabak ağaçta olsaydı benim halim ne olurdu?
Share
Lafza-i celal olan Allah ismi şerifinin ebced değeri, 66'dır.
Lale kelimesinin değeri de 66'dır.O yüzden lale yüce Allah'ı temsil eder.
Buyrun 66 adet lale resmi ile Rabbimizi analım...
































































































































































































































































Share