"düşün, düşün ki düşün gelişsin"

Bir

Derdim ondur,çün dokuz diyemem ağyare men
Sekizinde kaldı aklım,yedisinde avare men

Altısı mende var iken,beşten çekemem elimi
Dörtte Hüda lütfederse,üçte buldum çare men

Ey Nesimi çün iki gönül hali değildir
Anın için yalvarırım gece gündüz Bir'e men

-Nesimi-
Share

Allah’ım!
Bize kalp verdin; sevgini lütfet!
Bize gönül verdin; aşkını ihsan et!
Bize çeşit çeşit duygular verdin; irfanını ve şahadetini ikram et!
Bize akıl verdin; ilmini ve hikmetini nasip et!
Kalbimize Senden başkasının Senin için olmayan sevgisini koyma!
Gönlümüze Senden başkasının aşkını yerleştirme!
Duygularımıza boş düşünceler ve yaramaz hülyalar verme!
Aklımıza faydasız bilgiler koyma!
Bizi yeryüzü bahçende hakikat arısı kıl!
Bize hakkı sevdir!
Bize doğruyu sevdir!
Bize Senin yolunu sevdir!
Bize Senin dinini sevdir!
Bize hizmetini sevdir!
Bize Senin Yüce Zatını ve esma-i hüsnanı sevdir!
Bize tüm sevdiklerimizi Senin için sevmeyi nasip et ve bize rızana ulaşmayı kolaylaştır!
Âmin…
Kadir Geceniz mübarek olsun...

Share

Şeyh Galip ve Azmizade Halet Efendi yolda giderken, Şeyh Galip'in gözü yol kenarında kavga eden köpeklere ilişir ve nükteyi patlatır:
-Bu ne Halet ?
Halet Efendi istifini bozmadan taşı gediğine koyar :
-Hangisi Galip belli değil :))
Share

Yorgunluklarıma çok şey borçluyum...

Behçet Necatigil
Share


Her kim ki içerse cimrilik zehri,
Onu boğar gariplerin ah nehri,
Köşe bucak dolaş, köy ile şehri,
Aça ekmek, susuzlara zemzem ol!..

M. Ali EŞMELİ

Share

katilin dönmesi gibi olay mahalline
günahlar da dönüyor tövbe edildikleri yere
aynı delikten en az iki kez ısırıldım
Rabbim, Mümin ne büyük kelime!

ey kovmayan kapı! ey büyük mükerrer!
bu hicap kokuları hatalarımdan geliyor
işte yine aynı yol, yine aynı adres
yanıldığım yerin biraz ötesinde
ezbere bildiğim dua,
terk ettiğim mukaddes
seni eksik seviyorsam tamamlarsın değil mi?
senin affın yeniden başlamaya çilingir!
geceye az evvel dolunaydan inmişsin
korkmayayım değil mi, bu karanlık alengir!
bu kıyafet cümbüşünde ellerimi bırakma
aczimi aynama yapıştır, dursun
bu bana verdiğin kadarıyla sevda
aşk olup içimdeki zemheriyle kudursun

Alper Gencer
Share


Diş Hekiminizin Tavsiyesi; İ. Pana,
Düş Hekiminizin Tavsiyesi; İ. Pala!..

Reşit Güngör Kalkan

Yazara katılmamak mümkün mü? :)
Share

Kişinin kendi dışına çıkması, kendisine kendi dışından bakması güç, hatta çokluk imkânsız gibidir. Böyledir, çünkü kişi kendi dışındakilere, yani dışarıya (taşraya) ilgisi yüzünden kendisi dışında olanlara onların dışından bakar, bakmak zorunda kalır. Kişi işte bu nedenle sürekli olarak kendinden bakar dünyaya... sürekli olarak kendinde mahpus kalır...

Dışarıya yönelik bu bakış kişiyi kendine mıhlar... ilgi duyulan, bakılan ve görülen hep dışarısıdır... Ne gariptir kişinin kendinde mahpus kalması, kendisiyle meşgul olmasını sağlamaz, kendisine kendisini unutturur. Hüzün verici değil mi: unutan unutulmuştur! Unutma eyleminin sahibi, eyleminin hedefi haline gelmiştir.
Bu durumda varolan, yapan eden, yaptığı ettiği seyredilmeye değer olan hep dışarısıdır. Seyreden dışarısını seyreder. Göz başkalarını görür, kendini göremez. Evet, kendi dışında (var)olanları görür ve fakat kendini göremez.
Modern insan, kendisi dışında ne varsa onları düşünmek zorunda... 'Kendilik' artık yasak bölgenin adı... yani üzerinde konuşulamayan.... Kişi kendinden uzak düştüğünü farketmemeli, kendini hatırlamamalı ve aslâ kendini özlememeli... farketmek, hatırlamak ve özlemek.... hepsi de yasak bölgenin ihlâli anlamına geliyor modern dünyada...

Kafka'ya sorulur:
Niçin üzülüyorsun ki? Hiçbir eksiğin yok!
"Haklısın!" diye cevap verir; "hiçbir eksiğim yok kendimden gayrı!"
Ne kadar da şaşırtıcı geliyor değil mi kişinin bu kadar yalın bir biçimde kendi eksikliğinin farkına varması?!

Hasret ayrılığın farkına varmakla başlıyor... Farkına varanlar ancak, özlüyor, özleyebiliyor. Özlemek, kişinin kendi özüne, kendisine yönelmesi demek... Özleyebilmek için kişinin bir özü olması yetmiyor, bu özü farketmesi de gerekiyor. Farkeden kişi ancak, özünü eyleminin konusu yapabilir, özünü kendi ilgi alanı içine alabilir, özüne, yani kendine bakmayı başarabilir.

Dikkat edilirse burada 'özdeşlik' ve 'kendilik' sözcükleri eş anlamlı olarak kullanılmakta. O halde kişi kendi dışına çıkmadıkça özünü farkedemez, özünü özleyemez ise, ne yapmalı, nasıl yapmalı da kendi dışına çıkmayı başarmalı?!?
Sanki bir çelişki varmış gibi: kişinin özünü özleyebilmesi için özünün dışına çıkması gerekiyor; ben'i anlayabilmek için sen'e ihtiyaç duyuluyor. "Sen olmadıkça ben beni göremem ki" demiş şair. Zekâi Dede daha da ileriye gitmiş:
"Ben ben değilem, ben dediğim sensin hep/Ruhum dediğim, canım dediğim sensin hep!"

'Sen' dışarıda olanın adı mı? Böyle sananlar yanılır. Çünkü eğer böyle olsaydı, kişinin kendine dışarıdan bakabilmesi için kendi dışında ikamet edebilmesi gerekirdi. Kişi kendinden başka bir yerde ikamet edemez. Bu bakımdan ikamet eden ben'in kendisinde ikamet edilen sen'i farketmesi, bakışını kendine, gerçekte 'ben' olan sen'e yöneltmesi yeterlidir. Çünkü işbu 'sen', gerçek ben'dir! Başka bir tabirle, sen ben haline geldiğinde, zorunlu olarak ben de BEN haline gelmiş olur.
Veli işaret edebileceği bir ben bulamadığı için 'ben' diyemezmiş... Dolayısıyla sözde ben-lik, benci-lik dâvâları ashab-ı safsatanın, yok'u var sananların mesleki... birer vehimden ibaret... Onların 'ben' dediklerini bizler de var saysa idik, sayabilseydik, ihtilaf olmazdı; daha doğrusu ihtilaf ihtilaf-ı lafzî olarak kalırdı, ihtilaf-ı hakikî olarak değil. Oysa biz onların var dediklerine yok, yok dediklerine var diyoruz.
Vehim yok'u var kabul etmek demek... Bu yoktan dünyayı var kabul edenler, gerçekte VAR olanı (vücud-i hakikî'yi) vehmen yok sayıyorlar; karanlığı araştırmak için ışığı söndürüyorlar, karanlığı karanlıkta arıyorlar.

Soluklan biraz dostum, kendine kendinde yer açmaya çalış... Özünü özle, özünü gürleştir... Sen sende senden düşmüştün; demek oluyor ki yine sen sende senden kalkacaksın!

Bak Niyazî Mısrî hazretleri ne buyuruyor:
Ben sanurdum âlem içre bana hiç yar kalmadı
Ben beni terkeyledim bildim ki ağyar kalmadı

Hâsılı, kişi kendinden başka bir eksiği olmadığını anlamalı ve taşrayı bırakıp var-lık içinde yok-luk çekmemeli.

Dücane Cündioğlu/Yenişafak

Share

Yokdur günâh o gamzesi hûnîde bendedir
Şâhım suç öldürende değil ölendedir

-Kabûlî-
Share

Hep perde gördüğünden şikâyet etme.
Ya perdeyi de göremeseydin?
Perdeyi göremeyen, bütün gölgeleri gerçek sanıyor. Oyunu buna göre kuruyor, buna göre oynuyor.
Beni ben yapan ne varsa, O'nunla aramda perde.
Kuşku yok ki görmeyi sağlayan, acı. Perdeleri kaldıran o.
Bu kapıdan sonra ne başlıyor ki ömrünü onun önünde muztarib bir ruh gibi dolaşmakla geçiriyorsun?
Her şeyin gelip geçici olduğu bu kadar zahirken insan nasıl olup da bu kadar çok acı çekebiliyor?
Ne kadar çok acı, ne kadar çok sevinç. Yâ Rabbi, bana daha büyük bir kalp ver.
Toprağa aidim ama kalbim gökte. Üstelik aklım su gibi akıyor. Arada kaldım ben.
Ufuktan ufka fark var. Ne kadar yüksekten bakarsan gördüğün o kadar ilerisi.
·Hayat rüya ama uyanıklığı da o rüya belirliyor.
Ben tanıklık etmesem bu rüyayı gördüğümü kim bilecek? Rüyaya tanıklık etmenin yolu uyanmak. Uyanmak ama unutmamak.
Ümit, suretten bunalan ruh için asl'ın ta kendisi. Ümit olmadan yaşanmaması bu yüzden.
Öldükten sonra nasıl dirileceğimi merak edip duruyorum. Aslında şimdi de diriltilmiş bir ölü değil miyim ben?
Ölümü mucize zannederdim ben de ölümlüymüşüm, öğrendim.
Zavallı insan. Muhteşem insan. Ölünce seni bir sürpriz bekliyor.
Şimdi bizim için çok karmaşık görünen bütün bu meseleler. Perdeler aradan kaldırılıp da ışık en ince ayrıntıyı bile aydınlattığı zaman. Diyeceğiz ki, "Aa ne kadar kolaymış!"
Sır zannettiğim, ne kadar da ortada aslında.
Batıl olandan sakınmak bazen sadece onu bilmekle mümkün. Muhaddisler, tek bir hadisin sıhhatinden emniyet uğruna yüzlerce uydurma hadisi bilmek mecburiyetinde.
"Akıl bütün müşkil kapılarının anahtarıdır", diyor İzzet Molla. Ama bazen de o kapıları kapar ve bir daha açmaz. Ya da anahtar kilide uymaz. Veyahut da külliyyen kaybolur, kapı kapalı kalır.
Öyle işler var ki yarına bırakılmış, bugün için bile geç.
Farzı, muhal olmaktan çıkaran yegâne: Cesaret.
Varlığını bilmediklerimin yittiğini nereden bileceğim?
İnsan seyahattedir. Yolu yolculuğu onu umulmadık yerlerden geçirir. Ama içindeki safiyet yok olmaz sadece örtülür, perdelenir.
Her şey bir şey içindir. Daha doğrusu o bir şeyde tecelli eden her şey içindir.
Vakit bin ân'la girer. Bir ân'la biter. Niyet olmayınca vakit de geçip gidiyor.
İftar saatinde Cennet'ten koku var. O kadar kuvvetli ki sirayet ediyor.
Âdem'e öğretilen kelimeler sınırsız değil ve bir bir görünür kılınıyor.
Bir şeyi, hak edenden esirgemek kadar hak etmeyene vermek de haksızlık.
Çile kimini peygamber kılar kimini Ebu Cehil. Bilincin insanı ne zaman terk edeceği belli olmaz hiç. Öyleyse bilinçaltını temiz tutmak lâzım.
Ebubekr'in "Sıddiyk" olması Peygamber'in istikametinden. Aşkın başlangıcı değilse de devamı, sebebe binaen.

Nazan Bekiroğlu/zaman.com.tr
Share

Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
İyi günler bekliyorsan hele
İyi günlere inanıyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu.

M. Cevdet Anday
Share

Naz


Bir sabah, bir gül bahçesinde, bir bülbül görüyor Şeyh Sâdi.
Ağzında gül yaprağı var. Bülbül şakıyor.
Soruyor Şeyh Sâdi:
Yahu vuslat hâlindesin, hasretinden bağırdığını anlıyorum, ama gül yaprağını ağzına almışsın. Daha neye bu feryat? 
Bülbül diyor ki:
"Yâr vuslat hâlinde dahi nazdadır, beni de böyle bağırttıran onun nazıdır"

"Rabbül-âlemin, âşıklar için yârdır. Onun için bazen feryat ettirir."
Share

İnsan sevme hissini israf etmemeli..
Kim ne kadar sevilmeye layıksa onu o kadar sevmeli.... !

Necip Fazıl Kısakürek
Share
Hoşgeldin Yâ Şehr-i Ramazan...
Share