"düşün, düşün ki düşün gelişsin"

Sen

Bir gün Abdurrahman Câmî dost meclisinde şu beyti okudu:
Bes ki der cân-i fegâr o çeşm-i bîdârem toyî
Her ki peydâ mîşeved ez dûr, pindârem toyî
(Yaralı gönlümdeki sensin hep; uyanık gözümdeki sen.
Uzaktan kim görünse, sanırım ben sen.)

Meclistekilerden biri sordu:
- Ya bir eşek görünürse peki?
- Yine sanırım sen!
Share
İnsan, gelen ve gidendir nihayetinde. İlk gelişten son gidişe kadar hep bir yerlere gidip gelmelidir. Çakılıp kalmak olmaz olduğu yere.. Nasıl geldi ise öylece kalabilmek için, gitmelidir gerektiğinde.
" Nereden gelip nereye gittiğini " arayıp bulmalı ve ilk geldiği anın hüznünü muhafaza etmeli yüreğinde...
Her gittiği yerde, ilk geldiği anki sevinçle karşılanmak için gitmesi gerektiğinde gitmelidir..
Tüm gidişleri, son gidişin güzel oluşuna hazırlamalıdır o'nu. Son gidişinden sonra bir daha asla gelemeyeceğinin bilinci içinde güzele gitmeli ve güzelce gitmelidir.
İlk geldiği gün gelişine sevinenleri aldatmamak için, son gidişinde ağlatmasını bilmelidir. İlk gelişinde niçin ağladığını bilerek yaşayanlar, giderken gülmesini bilenlerdir.

Selim Sevkioğlu
Share
Share
"Her gönülden bakan bir çift göz vardır
Susarak da söylenecek söz vardır"
taşmaktan korktum...adımın kapladığı yer kadar sustum...

"Küllense de alevlenir an gelir
Yürek varsa, bir yerinde köz vardır"
durduğum her safta yenilgiyi göğüsledim...
ne zaman yüreğimin közüne gömsem suskunluğumu,
gözlerim ele verdi külenmiş küskünlüğümü....

"Sevda ikliminin yalnızlığında
Sıcakların üşüttüğü yaz vardır"
bu yanlızlıkta yandım bir ibrahim oldum...

"Ağrısız başların mutluluğunca
Çokların da imrendiği az vardır"
acılarının çelik göğsüne çiçekler ek,boş ver yitik hazanlarına...
sevgisiz örülen bütün duvarlar çürüktür , yıkılır bir gün nasılsa...

"Kendinin farkına varır yandıkça
Bilir misin öz içinde öz vardır"
eleyip astığımız eleklerle ve gündelik zevklerle dönmez bu küre...

"Tebessüm doldurur acılarına
İç yüzünü gizler nice yüz vardır"
iç yüzünde sonsuz bir acı olsaydı eğer,
taş acıdan, su sancıdan yarılmazdı ağıtlar...

"Vardır elbet vardır.. kendi boyunca
Bu çizgide eğri vardır, düz vardır"
vardır elbet farkında olan için vardır...
düze eğri bakan,eğride yürümeye çalışan...vardır...

"Çile çiçekleri tahammül açar
Gecelere doğan bir gündüz vardır"
inip kalkarken göğüs kafesimiz, biz yüreğimizdeki eski,
gravürlerin gözlerine tutunarak bedenimizdeki gölgelerin ak kağıtlarına umutlar yazardık...
ardımızdan gelen acıların utangaç mırıltılarına gizler yükleyerek...

"Her gönülden bakan bir çift göz vardır
Susarak da söylenecek söz vardır "
saldım kelimeleri...doya doya s u s u y o r u m ...
dahası vakit kaybı....

Berika Rana SEÇKİN
Share
Bir arap Muaviye ile birlikte kızartma yiyor ve etleri hızla parçalayıp mideye indiriyordu.
Bu manzara karşısında Muaviye dayanamadı:
- Nedir bu kuzuya düşmanlığın? Yoksa anasından boynuz mu yedin?
Arap:
- Ben de seni kuzuya karşı pek müşfik görüyorum.
Anası seni emzirmiş olmasın ha?!
Share
Ruhum ayazda,karda kaldı
Rahmetinle sar,kucakla beni
Kalbim derde düştü,acıda kaldı
Muhabbetine sar,sarmala beni
Sevdiklerim gitti,geride kaldı
Yakınlığınla sar,sakla beni
Günahım çoğaldı,elimde kaldı
Gufranınla sar,akla beni...
(amin)

S.Demirci
Share
"Evim der ki,
Beni bırakma, çünkü burada senin geçmişin yaşıyor.
Yolum der ki,
Gel ve beni izle, çünkü ben senin geleceğinim.
Ve ben hem eve, hem de yola derim ki,
Benim ne geçmişim, ne de geleceğim var.
Eğer kalırsam, kalışımda bir ayrılış vardır; gidersem, ayrılışımda bir kalış."

"Karşındakinin gerçeği sana açıkladıklarında değil, açıklayamadıklarındadır.
Bu yüzden onu anlamak istiyorsan, söylediklerine değil, söylemediklerine kulak ver."

"Söylediklerimin yarısı beş para etmez; ama ola ki diğer yarısı sana ulaşabilir diye konuşuyorum."

"Cennet orada, şu kapının ardında, hemen yandaki odada; ama ben anahtarı kaybettim.
Belki de sadece koyduğum yeri unuttum."

"Yüreğimdeki mühür kalbim kırılmadan çözülebilir mi?"

Halil Cibran
Share
Share
Çölde savrulmak için rüzgâr uman kum gibiyim
Her seher sönmek için Şems gözeten mum gibiyim
Savrulursam, ya sönersem bana hiç ağlamayın;
Çünkü ben hâl-i hayatta daha 'merhûm' gibiyim

Cinuçen Tanrıkorur
Share
Share
...............
Düş yollara İbrahim, bilelim, yarin kim?
Bırak İsmail'i, bırak Hacer'i,
Burada, bu sıcak, susuz yurda.
Hem hiç bakma ardına,
İsterse yem olsunlar, kuşa kurda.
Köle olmaya tahtını, Aziz olmaya bahtına,
Hiç bozmadan ahtını ver de öyle git.
Oğul, yar deyip ah çekeceksen,
Gözünden bir damla yaş dökeceksen,
Hasretin önünde diz çökeceksen,
Yola çıkmadan yüreğine sor da öyle git.
İsmail'i güneşe, Hacer'i ateşe koyda öyle git…
İsmail yırtınmada, Hacer çırpınmada,
Ana yüreği dayanmaz, çöl bile öyle yanmaz.
Pek derindir yarası…
Safa-Merve arası, koşturur İsmail için,
Çırpınır bir yudum su için…
İbrahim Hakk'a tapar da,
Allah hiç unutur mu?
Ab-ı hayat topuklarda,
Zemzem verir İsmail için,
Zemzem verir Hacer için.
İçin artık, doyuncaya kadar için.
Hak dilerse gülzar olur İbrahim!
Çölde zemzem fışkırır, etraf bahar olur.
Yeter ki sen İbrahim ol, Yeter ki sen müstakim ol.
Yavrunu bıraksan da beşiğinde,
Yüreğini kapı eşiğinde, sakın ha bırakma,
Zira bu sevda, tüfeksiz olur,
Ama yüreksiz olmaz…

Şaban Korkmaz
Share
Bir dilrubâya düştü gönül, mübtelâsı çok,
Aşkın safâsı yok değil ammâ, cefâsı çok.

-Şeyhülislam Yahyâ Efendi-
Share
Adam, dostunu evine davet edip önüne bir tas süt koydu.
- Buyrun. Yoğurt, peynir, tereyağı sütten yapılır zaten.
Zavallı konuk sesini çıkarmadı. Sütü içip gitti.
Bu kez o davet etti arkadaşını. Önüne bir asma dalı koydu.
- Buyrun. Pekmez, helva, şıra asmadan yapılır zaten!
Share
Ey felek maksadın ülfet mi adâvet mi nedir?
Yoksa ol mâh ile uşşâka felaket mi nedir?
Ermeden vuslata hicrâna eriştik ammâ
Anlasam bâri bidâyet mi nihayet mi nedir?
-ŞEYH GALİP-
Share
Kanadı kırık bir kuş gibiyim.
Uçsam uçamıyor, göçsem göçemiyorum.
Yarım bırakılmış bir düş gibiyim.
Yardan da, serden de geçemiyorum.
Menzile erememe korkusu sardı benliğimi
Kolum kanadım kırık, gönlüm bin pare!
Ey kalpleri evirip çeviren, ey gönüller sahibi!
Yaraları saran, dağılanı toplayan Sensin!
Varlığım Senin varlığının şahidi
Varlığım Senin Rahmetinin şahidi!
Allah’ım!
Yalnız Senden yardım diler yalnız Sana kulluk ederiz.
Seni sığınak, barınak, tutamak bilir Ya Allah deriz.
Şeytandan SANA sığınır e’uzu billah deriz.
Her işe Seninle başlar bismillah deriz.
Nimet verdiğinde gönülden şükrederiz.
Versende alsanda elhamdülillah deriz.
Hayran kaldığımızda maşallah,
Pişman olduğumuz da estağfirullah deriz.
Sevindiğimizde Allahuekber,
Üzüldüğümüzde inna lillah deriz.
Canımız sıkıldığında fe-subhanallah,
Zafer kazandığımızda nasrun minallah,
Rızık kazandığımızda er-rizku ‘alallah deriz.
Bir işi arzu ettiğimizde inşallah,
Bir işi başardığımızda biiznillah deriz.
Güçlük karşısında la-havle ve-la kuvvete illa billah,
Söz verdiğimizde v’Allah ve billah deriz.
Allah’ım!
Benliğimin yaktığı ateşte yakma beni!
Beni nefsime kul etme, kul et nefsimi Sana!
Bir lahza dahi bana bırakma beni!
Sen bana yetersin, yetmem ben bana.
Bilmediğimi bildir, görmediğimi göster!
Sen bildirmezsen bilemem, göremem göstermezsen
Gönlüme huzur,gözlerime nur, dizime derman ver!
Sen “OL” deyince olur, olmaz “OL” demezsen.
Canana can, cana canan, kalbe ferman ver!
Al işte ellerim, uzattım sana!
Ne olur, ne olur bırakma beni bana!
Sen bana yetersin, yetmem ben bana!
Allah’ım, ellerimi bırakma!
Allah’ım!
Bırakma bizi
Tut elimizi!

Mustafa İslamoğlu
Share
Seni dağladılar, değil mi kalbim,
Her yanın, içi su dolu kabarcık.
Bulunmaz bu halden anlar bir ilim;
Akıl yırtık çuval, sökük dağarcık.

Sensin gökten gelen oklara hedef;
Oyası ateşle işlenen gergef.
Çekme üç beş günlük dünyaya esef!
Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık!

Necip Fazıl Kısakürek
Share
Hüzün dalgası çarptıysa bir insanın yüreğine
Ya Mevlâsını özlemiştir yada Mevlâsı onu !!!
Mevlâyı özleyen gönül ya hüznü bekler yada hüzündedir...
Bela, gam ve keder Mevlânın sevdiklerine gösterdiği kamçıdır...
Vurdukça kendine çeker....

İmam Rabbani
Share
Bulutlara benzer duygular: turuncu, erguvan, beyaz.
Bir rüzgar sürükler hepsini.
Bulutlara güven olmaz.

Çiçeklere benzer duygular: gönüllerde yıldız yıldız açılır, meyve olur, ağaç olur; nesiller dinlenir gölgesinde: muzaffer alınlarda taç olur. Çiçeklere benzer duygular, kuytu bir bahçede açan çiçeklere. Gözyaşında kanatlanır yaprakları, kalbinin kanıyla şafaklaşır. Ağlayınca açar o çiçekler, gülünce solar.

Kuşlara benzer duygular. Nereden gelirler bilinmez. Kah çığlık çığlıktırlar, kah sesleri işitilmez. Bağrında güneşler tutuşmuyorsa selamlayıp geçerler seni.

Kuşlar soğuk iklimi sevmez.

Cemil Meriç
Share
Yüreğim ıslaktır benim
Kuytularda ağlamaktan
Ve hafif uçuktur rengi
Kurusun diye kaç kez
Güneşe asılmaktan.

Sunay Akın

Share
Gül bitirmek için toprak olmalı, insan yetiştirmek için yine toprak olmalı; cennete ehil olmak için yine toprak olmalı. Toprak olmak istiyorum Allahım!..
İnsanlar beni gördükleri zaman topraktan gelip yine toprağa gideceklerini hatırlasınlar..
Her gidişin Sana olduğunu bilsinler….
Güller bitsin üzerimde ve yükselsinler göğe doğru. Bülbüller, varlığıma şükrederek şakısınlar seher vakitleri, güllerin koynundan güne merhaba derken…
Sevgi için… Toprak olmak istiyorum Allahım!..
Bir ağaç kollarını sana doğru açsın benden, dua ederken kollarım olsun… Sonbaharda sarı yapraklar süzülerek düşsün üzerime; benimle toprak olmak için, benimle ben olmak için.. Toprak olmak istiyorum Allahım!..
Kışın kar örtsün üzerimi, yalnız kalayım kendimle… Sonra içime ilham ettiğin kardelenlerle sana doğru yöneleyim…
Ki duruşum da sana doğrudur. Kardelenlerim baharı müjdelesin insanlara… Umut için… Toprak olmak istiyorum Allahım!..
Baharda.., bülbülsüz gül olur mu hiç; “bülbül” için, bahar gelir mi yağmursuz; “yağmur” için, yağmur yağar mı duasız; dua için ve hiçbir şey olmaz rızansız:”Rızan” için… Toprak olmak istiyorum Allahım!..
Bir söğüt fidanı dursun ilkin üzerimde… Sonra söğüt fidanının duası bir küçük ağaççık… Ve birgün söğüdümün gölgesinde dinlensin dünya…Ve bir millet uyansın: utangaç, başı yerde, gönlü fezanın derinliklerinde bir söğüdün!..
Gölgesinde senin davan için…
Davan ki, davamdır… Toprak olmak istiyorum Allahım!..
Yanımda Kevserler aksın şınl şırıl!.
Ben de Kevser selinde coşmuş ve sana doğru yönelmiş bir avuç toprak…
Cennet’inde…
Erol ŞAHİN
Share
"Doğumsuz, ölümsüz, artmaz, eksilmez bir güzellik" diyor Eflatun aşk için. "Artmaz" kısmında külliyen yanılıyor üstad. Bir çoğalmadan ibarettir çünki aşk, bir coşmadan, kabarmadan, büyümeden ibarettir. Devamlı artmayan bir duygunun aşk olması ne mümkün?
Ahsenü'l-Kasas buyurulmuş Yusuf sûresinde; aşkı anlattığı için bu sûre. Mevlâna "Zeliha o hâle gelmişti ki..." diyor, '... çörekotundan öd ağacına kadar her şeyin adı Yusuf'tu onun için. Yusuf'un adını başka adlara gizlemişti; mahremlerine bu sırrı söylemişti. Mum ateşte yumuşadı, dese; sevgili bize alıştı, yüz verdi, demiş olurdu. Bakın ay doğdu, dese; söğüt dalı yeşerdi, dese (...); başım ağrıyor, dese; başımın ağrısı geçti, iyiyim, dese hep ayrı mânâları vardı bu sözlerin. Birini övse onu överdi, birinden şikayet etse onun ayrılığını söylemiş olurdu. Yüzbinlerce şeyin adını ansa, maksadı da Yusuf'tu onun, dileği de.."
Ne din, ne de yasalar yasaklamıştır aşkı; yürekler Allah'a aittir çünki.
Bir şeyin aşk olabilmesi için tutkulu olması, patolojik olması, anormal olması gerekir zannımca. Aşk bir bedenî hastalık olsaydı yalnızca, hastahanelerde tedavi ederlerdi onu; oysa bimârhânelerde timara çekilir aşk son ucunda.İştahla yemek yerken hatırlayıp sevileni, yemek boğazda düğümleniyorsa; derin uykularda görülen rüyadan sonra bir daha uyku girmiyorsa gözlere, şen bir mecliste adı anıldığında onun, inziva engin bir boyut kazanıyorsa, hamasî bir söylevin tam ortasındaki bir kelime, bir cümle ne dediğini bilmezleştiriyorsa insanı, işte odur aşk. O ki, göz kapakları kapandığında karanlıkları son bulmuyorsa, ne cür'et aşktan söz edile!?..
Aşk şiirdir, "şiir gibi"ye çıkar yolu. Mahlas seçerken "Aşkî(aşkla ilgili, âşık)" sıfatım tercih edenler bilir aşkı. Hak âşıkı diye eline bağlamayı alıp yürek yaralarını çığıranlar bilir.
Sevgi üzerine kullanılabilecek bütün mecazları üstüne alınmadır aşk. Aşk acıdır, hasrettir. Hicran ve hayrettir, firkat ve gurbettir. Gözyaşı ve âhtır; tazarru ve münacattır. Aşk ölümdür, can vermedir, kurban olmadır.
"Yalnızca bir türlü aşk vardır; ama görüntüleri binlerce türlüdür" der bir bilge. Üç çeşidini söyleyelim biz:
Aşk beşerîdir; şakayla başlar, sorumluluk getirir. Gözden girer, gönülde yaşar. Surete meyledenler ziyandadır.
Aşk platoniktir; sohbetle başlar, zahmet getirir. Zihinden girer, gönülde yaşar. Sîretini süslemeyenler yol şaşırır.
Aşk İlahîdir; imanla başlar, vahdete götürür. Gönülde doğar, gönülde yaşar. Sırrı saklamayanlar, başını verir.
Gönül ki Allah'ın evidir, aşkın her çeşidine itibar eder. Bütün milimetrekarelerinde aynı sevgili olmayan bir gönül aşkı bilir mi acep?!.. Bir kuru yakınlaşmayı, ilgiyi, arzuyu aşk sanarak yaşanılan ömür adına vâ veylâ ve vâ esefâ. Bir Cemâl'e kul, bir Ahmed'e köle, bir Leyla'ya deli ve bir ışığa pervane olmayanın aşkı mı vardır, ya aklı mı vardır ki!..
Âlem bir aşk için yaratılmış ve "Aşk imiş her ne var âlemde!.."
İskender Pala
Share
Sultan Mahmud Han asrı ricalinden bir zat, ramazanda bazı ahbab ve tanıdıklarını iftara davet etmiş.
Meşhur şair İzzet Molla da davetliler arasındaymış.
Yatsı ezanı okunmuş, cemaatle teravih namazına başlamışlar.
İmamlık eden zât, neredeyse iki secdeyi bir edecek kadar namazı acele kıldırıyormuş.
Daha beş dakika olmadan onuncu rekatın tahiyyatına gelmişler.
O aralık dışarıdan bir adam gelip bunların namaz kıldıklarını görünce:
-"Hazır abdestim var iken ben de namaza yetişeyim" diye düşüp safa dahil olacağı zaman, cemaat selam vermiş.
İzzet Molla dönüp şöyle demiş.
-"Be adam! Biz içinde iken yetişemiyoruz, sen dışarıdan gelip nasıl yetişeceksin?"
Share
Cümle ile kalp arasında ezeli bir dava var. Biri diğerinden alacaklı. Garip ki diğeri de o birinden davacı.Görülmüş ve görülecek davalardan hiçbirine benzemeyen bu davada kalbin masum olmadığını kimse iddia edemez. Öyle ki sonsuz duyuşla yüklüyken, kendini ifade için kendine yetmeyen bir icadın muhatabı: Cümle! Cümle, kapısını açtığında başlar kalbin görünür saltanatı lakin yine de cümle kapısını açtığında biter kalbin saltanatı. Değil mi ki cümle elindeki sözcüklerle tercümanı olmaya kalkıştığı kalbe hudut getirmektedir, onu çoğaltmak için çıkar da yola, sonunda sadece ona son verir. Onca efendiyken kalp, cümlenin kölesi. Onun mahkumu, onun mazlumu. Ki kalbin kanına doyduğunda, kapıları kendi manasına sımsıkı kapalı olan cümle, kırmızı bir gül suretinde açar.
Ama, cümle ile kalbin arası açıksa cümle de masum. Sonsuz duyguyla yorumlanabilirliği olan kalbin bütün ihtiyaç ve tasarruflarını ifade edebilmesi için eline tutuşturulan yegane, sözcüklerden ibaretse cümle ne yapsın?
Cümle, bir tek cümle için kendisini mahiyetinin üzerinde genişlemeye zorlarken, kalp cümlelere sığmadı. Gülden cümleler kurduğunda cümle, önce kalbin mürekkebi soldu. Ateşten cümleler kurduğunda cümle, önce kalp soğudu. Ki ağladı cümle kendisinden önce tüm ağlamışlar gibi, ki ağladı cümle kendisinden önce hiç ağlamamışlar gibi.
Cümle sancım, cümle mematım. Cümle bıçak sırtı denge, cümle denge bozulduğunda düştüğüm uçurumum. Cümle var ile yok oluşum. Bir cümlede susturdum içimi, bir cümlede başladı hummalı ve müzmin telaşım. Adem bir cümle ile var kılındı bir cümle ile sürgün edildi yurdundan. Cümlenin bittiği yerde cümle kalbim, hasarım. Cemicümlenin en üzerinde cümle vasıflandıramadığım.
Aynı şey aynı anda hem en sevilen hem en sevilmeyen olduğunda, cümleyle kalbin arası açılmasın da ne olsun daha? Cümle ile kalbin arası açılınca hem cümle hem kalp bulanır. Kalp daralır, cümle kapanır. Kalbinki yetmezliktir cümleninki kan kaybı.
Ne olurdu cümle kapısından geçemeyince kalp, cümle kalpten uzaklaşmasaydı. Ne olurdu böyle hikaye ölüleriyle dolu olmasaydı kalpler. Böyle yitmeseydiler. Keşke kader sözcüğünün kendisi de bir uyarı içerirken, kader cümlesiyle çözülebilseydi her şey. Ne olur geçmişte kalan kalp de geçmişte kalan cümle kadar okunabilir olsaydı. Ne olurdu ki cümlenin de kalbin de kapısı varken, cümle ile kalbin arası ne olur böyle açık olmasaydı. Her şeyi mazur kılmazken kalp, bir şeyle bir şey arasında, bir kapıyla bir kapı arasında kalmasaydı cümle. Kapı arasında sunulmasaydı kalbin ecel şerbeti. Böyle seciler yakmasaydı cümleyi.
(…).
Ezcümle: Kalp de bulanık, cümle de!
Düşe giren eflatun inciyi kim anlatacak şimdi, kalp mi cümle mi?
Taraflardan her birinin alacaklı her birinin çokça borçlu olduğu, ikisi de mücrim ikisi de masum, bir davanın çözüleceği mahkeme olsa olsa mahkeme-i kübradır.


Nazan Bekiroğlu
Share
Yahya Kemal Beyatlı, gördüğü olaylar karşısında kolayca beyit söyleyebilen şairlerdendi. Kırşehir mebusu Yahya Galib Bey, bir gün fesinden püskülünü çıkarmış fakat ibiği çıkarmayı unutmuş ve öylece sokağa çıkmıştı. Çarşıdan geçerken tepesindeki sivri ibiği tünek zanneden bir serçe kuşu usulca gelip üzerine konmuştu. Bu manzarayı gören Yahya Kemal gayri ihtiyarî vezn-i benân (parmak ölçüsü/hece ölçüsü) ile şu beyti yazmaktan kendini alamamıştı:
Bakın bir serçe konmuş adaşımın başına,
Hayran olmuş mutlaka fesinin kumaşına.

Share
Kitabımın kâğıdının bir köşesini her kim nişan için bükerse bana hançer çekmiş, kanımı dökmüş bir katil olur.

Bu kitap benim rûhum ve ömrümün mahsulü gibidir. Ben ölünce nâdan bir cahile kalacak diye korkarım.

Kitabın yüzüne bakınca gönlüm eğlenir, emdiğim şeker kamışının sütü gibidir. Sakın kitabımı benden isteme. Çünkü bu, elimden sevgilimi almak gibidir.

Dostların kitabına tamâ etmek kötü ve fena huyluluktur. Okuyup geri vermemek ise, civanmertliğe muhalif, nâmertliktir.

Dest-i gadr-i müstaîradan ziyanım bîhisap. Tövbe ettim, âriyet hiç kimseye vermem kitap.

Eğer okuduklarını hafızanda saklayamazsan, kitap toplamanın hiç bir faydası yoktur. İlmin evdeyken bir mecliste bulunmayı istermisin ?

Benim sevgilim kitap ve kalemdir, geride kalanların hepsi mihnet, endişe ve gamdır.

Eski yazma kitapların kenarlarına ve kütüphane duvarlarına yazılan bu sözler, kitaba verilen değeri açıkça gösteriyor. Umarım hakettiği değeri tekrar kazanır kitaplar...
Share
Gönül Mecnûn gibi dil-beste olma zülf-i Leylâ'ya
Seni sâhra-neverd-i aşk eden zîrâ Hudâ'dır hep
(A gönül! Mecnun misali, Leyla'nın zülfüne hemen gönül bağlama.
Çünkü seni aşk çöllerinde gezdirip duran Leyla değil, Mevlâ'dır hep.)
-Haşmet-
Share
Rabbim!
Kalbimi tut!
Etrafımı saran uçurumlara düşmemem için,
Düşüncelerin oluşturduğu bilinmezlik denizinde kaybolmamam için,
Nefsimin ve şeytanın gönlümü esir almaması için,
Ellerimden tut Rabbim.
Rabbim!
Geçici ve boş şeylerle yorulan kalbimi Sevginle doldur.
Her şeye Senin sevginle bakabilmeyi öğret.

(amin)
Share
Nihayeti olan baharın gözyaşlarıdır yağmurlar
Yeryüzünün aşk ateşi buhar olup buluta sarılınca
Hasret dürter beyazı, o da toprağa döker koynundaki yaşları...
Ve geriye sadece kalır güzbakışları...
"abherî"
Share

Sen

Sen su değilsin, sen toprak değilsin.
Sen bambaşka bir varlıksın.
Balçıktan yaratıldın ama, balçık değilsin.
Sen toprak dünyasından dışarıdasın ve aslına doğru yolculuktasın.
Kalp, şu fani beden de bir arktır.
Can o arkda akan âb-ı hayattır.
Sen bulunduğun yerde, senliğinde kaldıkça, bu ikisinden de habersizsin.

Mevlâna Rumi
Share
Bu akşam o kadar durgun ki sular
Gömül benim gibi kedere diyor.
İçimde maziden kalma duygular
Ağla geri gelmez günlere diyor.

Ey gönül, gidenden ümidini kes!
Kaçan bir hayale benziyor herkes,
Sanki kulağıma gaipten bir ses
Buluşmalar kaldı mahşere diyor.

Enginden engine koşarken rüzgar,
Bende bir yolculuk heyecanı var...
Yattığım kayaya çarpan dalgalar
Çıkıver bir sonsuz sefere diyor.

Necip Fazıl Kısakürek
Share
«Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek
Eşkimi kıldı füzûn giryemi hûn etti felek
Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek»

-Yavuz Sultan Selim-

Share
Adam bir akşam vakti hanımına:
-Yarın yağmur yağarsa evdeyim. Yok eğer yağmazsa tarlaya gidip çift süreceğim demiş.
Hanımı:
-İnşaAllah de bey inşaallah.
Adam:
-Ne inşaallahı hanım, bunun inşaallahı maşaallahı mı var. Zira ortada iki seçenek var, bir üçüncüsü yok ki, dedim ya, yağarsa evdeyim, yağmazsa tarladayım, der.
Hasılı hanımı, sen yinede inşaallah de, bakalım sabah ola hayr ola diye, ne kadar ısrar etsede, adam inadına demez inşaallahı.
Neyse, sabah olur, hava açık ve gayet güzeldir. Bizim ki hazırlanır ve yola çıkar. Derken olan olur.
Şöyleki:
O gece bir suç işlenmiş ve her yerde faili aranıyormuş.Tam o sırada bizimkinin etrafı sarılır ve hiç bir yere gidemezsin derler.Zira çizilen robot resim onunkinin tıpatıp aynısı.Her ne kadar ben masumum bu işte bir karışıklık var dese de kar etmez ve içeri alınır.Sorgu sual derken netice olarak, sabaha kadar adam ecel terleri döker.Yorucu, bir o kadar da meşakkatli geçen bir geceden sonra, gelen bir haberle, gerçek failin yakalandığı ve suçsuz olan bu adamın da derhal serbest bırakılması şeklinde anons yapılır.Ve adam serbest bırakılır.
Adam, başına gelen bunca aksilikten sonra iyice yıkılmış, güç takatı kesilmiş, iki büklüm olmuş bir halde evinin kapısını çalar.
Hanımı:

-Kim O ? diye seslenince,
Adam:
-“Aç kapıyı aç Hanım. İnşaAllah gelen benim.” der.
Share

Image Hosted by ImageShack.us

Beni benden alıp alıp götüren
Saçını rüzgara katarsın sevda
Şaşma ufuk gibi yandığıma sen
Bende doğar bende batarsın sevda

Âfet yakar diye duyulmuş gözün
Bir çift namlu gibi oyulmuş gözün
Beni çıldırtmaya koyulmuş gözün
Mermini şurama atarsın sevda

Ağlayışın yaman, gülüşün yaman
Pençende yüreğim başımda duman
Ciğer kebap olup, yandığım zaman
Su değil, baldıran tutarsın sevda

Ben gün doğusunda beklerken seni
Neden hep lodosa açtın yelkeni
Turnalar mı alıp gitti neşeni
Şimdi hangi koyda yatarsın sevda

Bırak sürükleme suyuna beni
Hedef bendim, gerdin yayına beni
Ne dehşet getirdin oyuna beni
Betersin, betersin, betersin sevda

Mustafa İslamoğlu

Share