"düşün, düşün ki düşün gelişsin"

Acı, kutsal bir vahşidir. Niçin kutsal? Çünkü insanı aşkınlık deneyimine götürürken kendisinin dışına atar ve ona varlığından habersiz olduğu birtakım zenginlikleri gösterir. Ve vahşidir; çünkü kimliğini bozarak yapar bunu. Tercih şansı bırakmaz insana. Yanma riskinin büyük olduğu bir ateş deneyimidir.

Geleneksel sözlüğümüzde, beden için ‘iklim’ tabiri (de) kullanılır. İklim yurttur, ülkedir, vatandır, arzdır, topraktır ve dünyada ‘oturulan’ yerdir. Oturmayı tırnağa alıyorum zira insanın yeryüzünde ‘duruş’unun bütün anlamlarını içerir biçimde kullanıyorum. Heidegger’in ‘Bauen Wohnen Denken Vortrage und Aufsatze’ (İnşa Etmek Oturmak Düşünmek) yazısında belirttiği üzre, ‘insan olmak, bir ölümlü olarak yeryüzünde oturmak olmak demektir, bunun anlamı oturmaktır’. Bu, bir bakıma, ruhun gövdede oturuşudur; bedenin de ruhun taşıyıcısı olarak, yeryüzünde ‘olma’sıdır. Anadolu insanının gündelik sözlüğünde bir deyim vardır. ‘Nasılsın?’ diye sorulduğunda, ‘emaneti gezdiriyorum’ derler.

Emanet ruhtur, akıldır ve onun gerektirdiği sorumluluktur. İbn Arabi, Füsus’ta, erkeği, kadının yurdu olarak niteler. Kadının erkeğe vurgunluğu, insanın kendi yurduna düşkünlüğündendir, der. Yaratıcı da insanın yurdudur, aşk, en genel ve derin anlamıyla, parçanın bütüne iştiyakıdır. İnsan, asli kaynağından alçak aleme inmiştir ve o yurdun hasretiyle yanmaktadır. Bu, iklimine duyduğu özlemin ateşidir.

Sadık Yalsızuçanlar
Share
Köy sakinleri yağmur duasına çıkmışlardı. Bütün köy ahalisi toplandı. İçlerinden sadece birinde şemsiye vardı.
Bu İNANÇ'tır.

Babalar bebeklerini havaya hoplatır, çocuklar gülmekten bayılır. Yere düşeceklerini akıllarına bile getirmezler. Çünkü babaları onu tutacaktır.
Bu GÜVEN'dir.

Yatağımıza girerken yarın uyanıp yaşamaya devam edeceğimize dair teminatımız yoktur. Ama yine de ertesi güne dair planlar yaparız.
Bu ÜMİT'tir.

Ve bu üçü varsa hayatınız güzeldir !

-alıntı-
Share
Urfalı hikmet şairi Nabî'nin bir beyti vardır. Buyurur ki:

Çekdik o denlü sâgar-ı ümmîde intizâr
Bezme gelince duhter-i rez mû-sefîd olur
(Ümit kadehinin yolunu öylesine uzun zamandır beklemedeyiz ki, meclise gelinceye kadar asma kızının saçları ağaracak.)

Bir insanın umutla bekleyişindeki uzunluğu ve o süre içindeki çaresizliğini anlatan bu beyitte Nabî Efendi seçkin bir mübalağa yapıyor ve neredeyse bir ömür boyu yolu gözlenen bir sevgiliden, bir umuttan bahsediyor. Üzümün kızına vurgun olan şair, onun yolunu gözlerken ihtiyarlıyor ve hiç ulaşamadığı, hiç gelmeyen sevgiliye nihayet saçları ağarınca sahip oluyor. Elbette âşık için bu da bir şeydir; amma "Ba'de harâbi'l-Basra" deyimi de boşa uydurulmamıştır.

Beytin dünyasına biraz daha girmek için söylemeliyiz ki bir meclis kurulup da o meclise revnak veren şarap gecikince mecliste nasıl bir sıklet hasıl olduğunu erbabı bilir. Bunu İlahî aşk mânâsında düşünürseniz mecliste mürşidin sözlerinden kendi nasibine düşen halavet ve ilhamı bir müjde niyetine almayı bekleyen bir kişinin, sohbetin başlamasını nasıl arzu ile beklediğini göz önüne getirmeniz gerekir. Yani meyhanede şarap bekleyen ile tekkede İlahî aşk ilhamı bekleyen iki kişinin bekleyişleri arasında da, mestlikleri ve sarhoşlukları arasında da bir aynîlik vardır. Belki tek fark, sarhoş olduktan sonraki görüştedir. İlahî aşk ile sarhoş olan ikiyi bir görürken, şarap sarhoşu biri iki görür.

Beyitte mû-sefîd olmak (saçı ağarmak) eylemiyle alakalı da bir telmih söz konusu edilmiştir. Rivayete göre Hz. İsa nefesiyle ölüleri dirilterek mucize gösterir ve insanları hak dine davet edermiş. Bir gün müşrikler Şam'da kendisinden yine bir mucize göstermesini ve bir ölüyü diriltmesini istemişler. O da kabul edip kimi diri görmek istediklerini sormuş. Hz. Nuh'un oğullarından Sam'ın mezarının Şam'da olduğunu bilen müşrikler Sam'ı diriltmesini istemişler. Hep birlikte kabrin başına gidildiğinde Hz. İsa, "-Kum yâ Sam (Kalk ey Sam)!" diye çağırmış. Derhal mezar yarılıp içinden saçı sakalı bembeyaz olmuş heybetli bir adam çıkmış. Müşrikler inat edip, "Bunun Sam olduğunu nereden bilelim?" diye sorduklarında Hz. İsa Sam'a dönüp, "Ey Sam! Sizin zamanınızda saç ve sakal ağarması âdetten değildi. Senin saçların neden bembeyaz?" diye sormuş. Cevap: "Saçım ve sakalım beyaz mı? Buna ben de hayret ederim. Meğer ki sen 'Kalk ey Sam!' deyince kıyamet koptu da hesap için mahşer yerine çağrılıyorum sanarak çok korktum. Muhtemeldir ki bu korkuyla ağarmış olsun!"

İmdi, asmanın kızının da meclise gelmekten ürkmesinin ilk sebebi meclistekilerin itibarlı kişiler oluşu; ikinci sebebi de bu meclisi yine bir toplanma (haşr) yeri saymasından olmalıdır. Çünkü üzümün kızının suçu hesaba gelmez. Dehşetle saçının ağarması da bu korkunun içinde bulunmasındandır.

İskender Pala
Share

Sen..
Pardon "Siz" demeliydim..
Siz kaç yüzlüydünüz?
Ben yanlışlıkla hanginizi sevdim?
 
Özdemir Asaf
Share

Demedim mi gönül, kalkıp yürüme!
Birgün yollarını harami bağlar.
Dertliysen derdini dertsize deme,
Dertsiz hekim olsa yara mı bağlar?

Aşık Reyhanî
Share

Kanâat, eyledi Ankâ-yı Kâf’ı şöhrete vâsıl
Kişi mümtâz olur âlemde elbet uzlet ettikçe
 
-Fehîm-
Share

Hayatta kalmak değil, yaşamaktır aslolan!
Düşünmek gerek hayatta kalmak adına mı yaşıyoruz, yoksa yaşamak için mi hayatta kalıyoruz ya da sadece ayakta mı uyuyoruz!...

"abherî"
Share

Beni alıp çıkarsalar feza füzesiyle gözümü bağlayıp, atsalar sırtımdan itip;
Yine İstanbul'a düşerim!
"Yer çekimi" değil,
"Yâr çekimi" derim...

Küçük İskender
Share

Adamın birinin son derece huysuz bir karısı varmış. Gün gelir ve kadın ölür. Cenazesini kaldıracakları zaman âdet olduğu üzere imam efendi " Merhumeyi nasıl bilirdiniz? " diye cemaate sorar. Bunun üzerine adam imama der ki;

-Be adam, cemaat ne bilsin? Bana sorsana! :)
Share

Huysuzluk var ruhumda biliyorum
Ve şiddetli geçimsizliği öneriyorum,
Böylece daha az yorulurum...
Ey hayat,
Belki üç talakla ayırıp senle yolumu,
Hak'ka kul olurum...

K.Saat

Allah'a kul olabilmek dileğiyle hayırlı cumalar...
Share

Yurdunu terk etmişti mecnun, çölü de terk etsin
Söyleyin, görme hevesinde ise Leyla'yı da terk etsin

Ey derviş, burada, olgunluğa erişince elde edilir erek
Sen dünyayı terk etmişsin bir tek, öte dünyayı da terk et

Öykünmekten daha iyidir kendini yok etmek
Kendin ara yolunu, Hızır'ı beklemeyi terk et

Sanki kalemsin dilin ellerin sözleriyle dolu
Elin sözüyle gereksiz övünmeyi terk et

Muhammed İKBAL
Çeviri: Kenan HANOK
Share

Padişahın biri yabancı bir köle ile gemiye binmiştir. Köle asla deniz yüzü görmediği gibi gemi sıkıntısı da çekmemişti...
Ağlayıp sızlıyor, vücudu tir tir titriyordu. Her ne kadar avutmak istedilerse de sakinleşmedi. Onun yüzünden padişahın dirliği bozuldu. Ama çare bulamıyorlardı.

Gemide bulunan bir bilge:
''Emredersen , dedi, şunu ben susturayım''

Padişah:
''Ey büyük lütuf olur'' cevabını verdi.

Bilge emretti, köleyi denize attılar. Birkaç kere dalıp çıktı. Sonra saçından tutarak gemiye doğru çektiler. Köle iki eliyle dümene asıldı. Yukarı çıkınca bir şeye oturup sakinleşti. Padişaha bilgenin tedbiri hoş geldi:
''Bunda ne hikmet vardı?'' diye sordu.

Bilge cevap verdi:
''Önce batmanın sıkıntısını tatmamıştı; gemide ki esenliğin kıymetini bilmiyordu. Bunun gibi afiyetin değerini ancak felaket gören bilir.''
Share

Bavulları hep toplu durmalı insanın…
İhanetlere, terk edilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı…
Çünkü “omuz omuza” günlerin vakti geçti.
Dayanışma… Günümüzde değer kaybeden biri artık…
Zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır.
İşte o yüzden alışmalı yalnızlığa…
Sokaklar dolusu ıssızlıkla baş başa yaşamayı göze almalı insan…
Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı…
Hüzünlü bir şarkıyla paylaşılan gecelerde başım dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli…
Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı…
Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına…
“Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşılsa yalnızlık olmaz” dizeleriyle başlamalı güne…
Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı… Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.
Haklılığın onuru yaşatır insanı… Susmanın utancı öldürür.
O yüzden en sessiz gecelerde ”doğruydu, yaptım” la teselli bulmalı insan…
Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı…
Kendiyle he saplaşmaya çalışmalı…
Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır ol malı…

Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözü pek olabilmeli…
Sessizliği, sese dönüştürebilmeli… Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan… Yollarla barışmalı… Yalnızlığa alışmalı…

Can Yücel
Share

Yol


"Yol, iki yer arası değildir / Yer, iki yol arasıdır."

Oruç Aruboa
Share

Dudaklarımdan süzülen s/öz yaşlarını avutuyorum bana verdiğin son düş(üm)le.

Zincirlerinden feragat etmiş lâllerim (d)üşüyor sus kokulu haliçte(n). İçimde bir vaveyl kopuyor. İçi dışı kan kokulu kefen biçiyorum ömrüme. Ve gece oluyor, rüyalarımı benden ç/alana isyanlarım eşliğinde yakınıyorum. Rabbim diyorum bir bir tutukla dilimden kaçırdığım isyanları. Ve at yusuf’un zindanına…

Hidayet dileniyorum parsellenmiş cennetimden. Cennetimin içine cehennemler üşüşüyor. Bu kavurucu hasretin iniltileri bağrımda bir zambak, dokunsam kanıyor parmaklarım. Sussam setrediliyorum geceyle. Hiçliğe düşüyorum hiçliğin içinde…

Bir yok oluş senaryosu, varlığa adanış cürmüyle hesaplanıyorum. Bir yalnızlık saltanatı sürüyorum. "Yalnızlık tek kişilik saltanattır" deyip suspus oluyorum bir adım ötemdeki hengameye. Gökyüzüne kaldırıyorum başımı. Başımın üstündeki mavi yansıması, bir âyinenin umudu yansıtması…

İsmi ve cismi özgürlüğe mühürlü bir kaçkınım takvimlere çaldırdığım günlerin peşinde. Adının baş harflerini satarak yaşamı sürdürmeye çalışan bir alfabe yitiği… Tükenişlerimi bağışladığım geceye harf harf 'o'nu adıyorum. Kaybettiği harfleri heybeme yüklenip menzile kadar sahipleniyorum. Dilimi tutukluyorum bir kelâm daha etmemeye.

Ve gece iniyor gözlerime, en kimsesiz yerimden vuruyor beni. Düşlerim hoyrat bir rüzgârın esine kapılıp gidiyor…

Hadi kalk gidelim hüznüm, bir kuru ekmekle ömre mahpus payı verildi. Ve işte eylülde geldi...
Bir kelâm öteye geçme vakti, bir mutluluk öteye göçme vakti.
Vakit aşka hicret vakti...
S/al hüznü eylülün elinden.

Ezel ŞEN
Share

Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
Ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Hz.Mevlana
Share

Yâ Rabbî!..
Kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini, bütün enbiyânın, Ehl-i beytin, Eshâb-ı kirâmın ve bütün evliyâ-i kirâmın sevgisini ve Sevgine kavuşturacak amel ve işleri nasip eyle!
Share

Su dolu bir bardağın dibinde ben susuzluk hissederim. Çünkü bir susayan olmasa o bardak dolmazdı.

Cenap Şehabettin
Share

Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.

Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.

Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.

Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.

Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.

Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman:
"yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir."

Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.

Pablo Neruda
Share

Cemâlin mushafın açma rakîbe
Önünde kâfirin Kur'ân yaraşmaz.

Ahmed Paşa
Share

Özlenen Mevlâ ise, gönül özünde; Mahkum etme gözyaşını, salıver gitsin.
Özleten Leylâ ise, dünya yüzünde; Mahrum etme genç yaşını, siliver gitsin..

Hz. Mevlana
Share

Bir yanım araf,
Bir adım ötem cehennem!
Ç/al gönlümü yâr, çal!

Kapılarım ki aşka ardına kadar açık.
Ayrılıklarla boyanmış yazgını bulaştırmadan ömrüme,
s/aklan yalan kokulu nefesinden.
Bir yağmur tanesi ol ve düş gözbebeklerime.
Düş ömrüme, düştüğüm yerden kaldır beni de.
Sıcak bir nefes çek içine, nefesin oluyum dağılayım zerrelerine.

Gel yâr, gel uçurum kokmuyor düşlerim.
Düşüşlerimi vuslata biledim.
Bileklerinden kavrayıp ayrılığa rest çektim.
Ellerimde gül kokusu var.

Başımın dumanı ol yâr.
...

Ezel Şen
Share

Fıtr bayramınızın, nerede o eski bayramlar dedirtmeden , şeker tadında geçmesini dilerim...
Share
Aklımızla hayat arasında arabuluculuk eden ''uyum perisi''nin bir gün dalgınlığı tutar ve göğüs kafesimizin tehlikeli kapısı aralanıverir. Orada şimdiye kadar hiç rahatsız edilmeden kendi çarpıntısını dinleyen kalp, ansızın uyuşukluğuna dalan başka bir kalbin atışlarını duymaya başlar...

Hiç hesapta olmayan bir buluşmadır bu. Bütün zırhları birden bire delinir ve vücut evi isyankar kalbin eline geçer. Artık aklın ölçülü rotasından çıkılmış, insicamsız bir seyir başlamıştır. Şimdi kalp nereye istiyorsa oraya gidilecek, hangi yamaca vuruyorsa oraya tırmanılacak, düştüğü dipsiz kuyuda can çekinilecek, yalnızca onun iniltisine eşlik edilecektir. Çünkü aşk gelmiş, vücut çözülmüş, her bir aza, kalp yangını dediğimiz o dehşet ızdıraptan payına düşeni çeker olmuştur. Muzdarip aklın tek yaptığı, tek yapacağı, tıpkı bir zindanın tavanından mahkumun kafasına damlayan sinir bozucu su damlaları gibi şu soruyu tekrar etmektir :

''Kalbim, seni alıp nereye gideyim?''

Ali Ayçil
Share
Sabır,
omuzladığı hayat emanetini sahibine
zayi etmeden ulaştırmak için götürürken,
rüzgar tersinden esmeye başladığında
Geri adım atmamaktır,
Yolu satmamaktır,
Yola yatmamaktır.

Mustafa İslamoğlu
Share
Neresinden bakılırsa bakılsın,
her cümlede bir çift göz vardır
ve her noktada bir insan.
O insan ki, bakar bize ve ötemize;
ve o insan ki, giyindiği zamanın gerisinden sorar
hep kaygılanır, duraksar ve sessizdir;
ve geldim demenin bir sessizliği varsa, öpüşelim
demenin, sen hala gitmiyor musun demenin ya da
ölmek istemenin bir sessizliği varsa,
kelimeleri de vardır sessizliğin
duruşun kelimeleri vardır;
bakışın, uzanışın,
gülüşün...
Ama, yalnızlığın kelimeleri yoktur.
O, bütün kelimelerden oluşmuş bir kelimedir.

Hasan Ali Toptaş
Share
Allahümme inneke afüvvün tuhibbü'l-afve fa'fu annî
(Allahım, Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle)

Kadir geceniz mübarek olsun.
Share
Adımlarım var bir ileri iki geri attığım
Korkularım var cebimde biriktirdiğim
Omuzumda bir el var hâlâ
''Yalnız değilsin evlat'' diyen hislerim
Ve ağlamaktan korkan gözlerim
Utanırken bile kızarmayan yanaklarım var üzerinde siyah tüylerim
Sevdalarım var sayısız; deniz sevdam.., yağmur sevdam.., ve misalleri.
Büyük bir kafam var üzerinde kapkara saçlarım
İçinde tilkilerim var dönen ve onlara yem olan sırlarım
Yalanlarım var benim çoğunu kendime attığım
Ve onları işiten kulaklarım
Kurallarım var uymadığım ve kendime verdiğim cezalarım
Yargıçlarım var benim yasalara değil tasalara göre hüküm veren
Ödül evlerim var benim ceza evleri yerine
ve
İçinde hükümlü duygularım ...

Alper YARIŞ
Share

Sevilmekle imtihan olan bir masumdur Yusuf.
Yakup sever, kuyuya düşer.
Züleyha sever, zindana..

Sibel Eraslan
Share

Yeni, körpecik bir sitenin düzenlediği ve çekiliş sonucu kazanana da "en iyi hediye kitaptır" kabilinden bir de kitap hediye edilelecek olan yarışmayı sizlerle paylaşıyorum; buyurun:
Share
Başım ne zaman dara düşse Sana geldiğim, diğer zamanlarda Seni unuttuğum için beni affet
Sen herşeyi gören ve bilensin. Ben göremem ve bilemem. Bazen küçüklüğümü unuturum
Fakat Senin merhametin bağışlayıcılığın o kadar yüce ki...
Tek güvendiğim tek sığındığım Sensin.
Sen şerlerin içinde hayırı, hayırların içinde şerleri bilensin ben bilemem
Rabbim, bana da hayırları görmeyi nasip et
Hayırlı olanları nasip et
Gözlerimden sevgiyle bakan ışıkları eksik etme
Her yaratılanı senden dolayı sevmeyi saymayı nasip et
Katlanamadığım durumlar için sabır tohumları serp üzerime
SELÂM isminle beni selamete çıkar
MÜHEYMİN isminle kötü düşüncelerden, kötülüklerden gözet ve koru
FETTAH isminle zorluklarımı kolaylıklara aç
SEMİ isminle yakarışlarımı duy
HABİR isminle gizli olan herşeyi hayır olarak bana yansıt
MUCİB isminle dualarımı geri çevirme
VEKİL isminle işlerimi hayırla neticelendir
SAMED isminle sıkıntılarımı gider
MANİ isminle hakkımda kötü düşünenlere mani ol
SABÛR isminle bana sabretmeyi öğret.
(amin)
Share
İnsan kalbinin belki nasıl çarptığının,
Neden durduğunun,
Nasıl tıkandığının nedenleri vardır.
Ama kimin için çarptığının nedeni olur mu?!..

Kürşat Başar
Share
Açılmazmış meğer gül-gonce-i kâmım bu gülşende
Benim hasret-keş-i fasl-ı bahârân olduğum kaldı

(Sonunda anladım ki, arzumun gül goncası açılmazmış; yani arzuma kavuşamazmışım. Fakat heyhât! Bahar mevsimlerinin gelmesini boşuna bekleyip heves beslediğimle kalakaldım.)

-Keçecizâde İzzet Molla-
Share