"düşün, düşün ki düşün gelişsin"
Hamdini sözüme sertâc ettim.
Zikrini kalbime mi'râc ettim.
Kitabını kendime minhâc ettim.
Ben yoktum, var ettin;
Varlığından haberdar ettin.
Aşkınla gönlümü bîkarâr ettin.
İnayetine sığındım, kapına geldim.
Kulluk edemedim affına geldim.
Şaşırtma beni doğruyu söylet,
Neş'eni duyur hakikati öğret.
Sen duyurmazsan ben duyamam.
Sen söyletmezsen ben söyleyemem.
Sen sevdirmezsen ben sevemem.
Sevdir bize hep sevdiklerini.
Yerdir bize hep yerdiklerini.
Yâr et bize erdirdiklerini.
Elmalılı Hamdi Yazır
Share
Bilinmez nedir sebep, öyle arzetmiş Mevla.
Bir ülkede yaşarmış iki mecnun bir leyla.

Belli ki Hakk düşürmüş, yaraları deride.
Melul, mahsun gezerler, ülkenin her yerinde.

Onlar leyla dedikce figanları artarmış.
Leyla bunu duydukca hep onlardan kaçarmış.

İkisininde akan çeşmi kan ile yastır.
İki mecnun bir leyla, ne acayip bir iştir.

Ahali kafa yorar, arar mana bulamaz.
Belli ki leyla, mecnun, ne demektir anlamaz.

Vaktaki haber gelir zamanın sultanına.
Emir verir getirtir, mecnunları yanına.

İkisininde duyulmuş cümle ahvada adı.
Sultanın denemekmiş, mecnunları muradı.

Huzura getirilmiş boynu bükük ikisi.
Sultan bilmek istiyor gerçek mecnun hangisi.

Öyle soru sorulsun, cümle alemde duya.
Böylece çıksın artık gerçek mecnun ortaya.

İki mecnun karşıda, bakmış onlara doğru.
Hemen aklına gelmiş orada kurnaz bir soru.

Demiş: Leyla uğruna verirmisin kolunu?
Böylece bilelim gerçek mecnun olduğunu.

Birinci mecnun demiş: Kol gereksiz sultanım,
Leyla uğruna feda olsun varımla, canım.

Bunca yıllar uğruna dökmüşüm,göz yaşımı,
Kolumu bırakın uğruna kesin başımı.

Ya sen mecnun, ya senin, sevdiğin uğruna,
Kesmiş olsak kolunu gidermi ki ağrına?

İkinci mecnun bastı feryad ile figanı.
Yalvarması sarmıştı, huzurda dört bir yanı.

Yaradanı seversen bağışla gel kulunu.
Nolursun kesmeyin, o leylamın kolunu!...

Ali Şahin Sahali
Share
Ya kitabı okumaya lâyık olmalı, ya da kitap okunmaya lâyık olmalı...
"abherî"
Share
Bir gözyaşı, gül mevsiminde güle karşı akarsa aşk olur adı; sevgiyi damıtır en derin yerinden. Suçlardan sonra tenha gecelerde akarsa tevbedir tadı; gönülleri arıtır en kara kirinden. Madem ki gözyaşı bir kutlu demdir, elbette bir erdemdir.
Bir gözyaşı, bir cevherdir ateşten kaynayan ve alev gibi yanan. Özü sudur ama avuçta bir yalım, gönülde bir yangın olur. Bir ateş düşünün, dumanı âh ile çıkar da külleri göz yaşına karışır ya…
Hayat bir mum alegorisidir hani,mumun başındaki yanış gözde yaş olur da gözyaşı alevle barışır ya…
Alev can ipliğini yakınca,acıdır ki,bedenini eritir de mumun, su ile alev birbiriyle yarışır ya…
Aşıka göre cennet olur cinnet ve kendi gözyaşında boğulur akıbet...
Gözyaşıdır ki yıkayarak yakar, yakarak yıkar. Arıtır ve eritir; temizler ve gizler…
Fazilettir, diyettir…Bu yüzden denilir ki gözyaşı yiğitler kârıdır ve civanmertler vakarıdır.
Tohumu eken bilir,
Göz yaşın döken bilir,
Gül kadrin diken değil,
Çileyi çeken bilir,
Ve ey gözyaşım;
Bulutuna sadık yağmurlar gibi gel, ve kadim bir dostu uğurlar gibi git…
Bir atımlık mesafede yalnızlığın kurşunlanan coşkusuyla gel, geleceği savaşa mecbur annelerin korkusuyla git…
Geceyi içine döken tomurcukların yeşiliyle gel; goncayı açılsın diye bekleyen bülbülün diliyle git…
Bülbüller konan dallarda yaprak gibi gel, ve derinlerde bendini yıkan bir ırmak gibi git. Yalınkalem savaşlara meftun acılarla gel, pişmanlık dolu yüreklerden sancılarla git…
Ve ağlamaktan korkma gözüm!..
İskender Pala
Share
Ne zamana kadar hevâ ve hevesinin peşinde dolaşacak,
gerçek aşk yerine nefsinin arzusuna meyledeceksin?
Servinin gölgesine örtünü sermişsin de
servinin varlığından haberin yok; gölgede oyalanıyorsun.

-Molla Câmî-
Share
Share
Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki, ben onu,
Âşıkıyım beni çağıran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgârlara karışır gider,
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana: Nerdesin?

Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki, bir gün bana derinden,
Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.

Ahmet Kutsi Tecer

Share
Çektiğim derdi o kâfir bana mahbûb olalı
Çekmedi Kays-i elem-keş bile meczûb olalı
(o kâfiri sevdim seveli çektiğim derdi,
elemler çekmiş Kays bile deli divâne olalı çekmemiştir)
-Esrar Dede-

Share
Her mesleğin bir olgunlaşma süreci var. 2-4-6 yıl ve daha da fazla seneleri insanlar öğretmen, doktor, mühendis vs. olabilmek adına tüketiyorlar. Ama anne-baba olmak için harcadıkları süre birkaç nefeslik bir zaman!
Ve anne adaylığını ilan ediyor, dokuz ayın sonunda aile, anne-baba oluveriyor. Bir zanaata sahip olmak için çıraklık, kalfalık gibi evrelerden geçmek gerekirken, hayatın en önemli ve değerli işini üstlenmek için, yani bir birey yetiştirmek için herhangi bir evreden geçmek gerekmiyor. Bu yüzden adımızın önüne bu sıfat kolayca eklendiğinden olsa gerek, her baba yiğidin harcı olmayan bu olgunun kıymetini de bilemiyoruz.
Anne çocuğun karnını doyurup üstünü değiştirerek, baba maddi ihtiyaçlarını gidererek “ben çocuk yetiştiriyorum” derken, farkında olmadan kendilerini anne-baba olarak yetiştiriyorlar. Bir birey eğitiyor olmanın gizli gururu içlerini kemirirken, aslında kendilerini eğitiyorlar. Öğrencinin sınıf tekrarında zayıf derslerini düzeltmeye çabalaması gibi anne-baba da her yeni çocukta bir önceki eksikliklerini gidermeye çalışıyor. Tabi bu arada her okulun başarısız öğrencileri olduğu gibi, maalesef bu eğitim kurumunun da tembel öğrencileri oluyor. Nasıl ki deliliğini ya da sarhoşluğunu asla kabul etmeyen insanlar varsa, başarısızlıklarını kabullenmeyen anne-baba da bir hayli fazla.
Kolay sahiplenmenin verdiği rahatlıktan dolayı, bu meslek ciddiye alınmıyor. Çocuğun maddi ihtiyaçlarını gidermekle, her türlü eğitimin sağlandığı düşünülürken, zihinlerini ve gönüllerini doyurmak göz ardı ediliyor. Bazıları kendi ebeveynlerinde gördüğü yanlışlardan yola çıkarak, kendi çocuklarına doğruyu uygularken, bazıları ise “bizde böyle gördük” gibi haksız bir tutuma bürünüyorlar. Tıpkı beyazda olsa, pirincin içinden itinayla taşı bulup çıkaran, ya da görmezden gelen insan gibi.
Evlatlarını birey olarak değerlendirmeyip sadece çocuğu olarak görmekte ısrar eden anne-baba, hata yapmakta gecikmeyecektir. Gözümüzde yalnız çocuk statüsünde kalırsa evlat, üzerinde her türlü hak sahibi olunan, saygıyı boş verip sevgi verilen ki, bunu bile beceremeyenler oldukça fazla, söz hakkı tanınmadığı için en başta özgüven eksikliği olan bireyler meydana geliyor. Ve çocuklardan haksız beklentilere kapılıp, onların beklediklerine âmâ oluyoruz.
Öğretirken öğrenilenlerin, eğitirken eğitiliyor olmanın farkına varmalı, yetiştirirken yetişiyor olmanın erdemini idrak etmeliyiz ki, hayat üniversitesinden mezun olurken verdiğimiz 'tez'den yüksek puan alalım!

"abherî"
Share
Allah'ım! Senden, gönlümüze hidayet edeceğin, dağılan işlerimizi toparlayacağın, dağınıklık ve bölünmüşlüğümüzü toplayıp gücümüzü birleştireceğin, hastalarımıza şifa vereceğin, amellerimizi temizleyeceğin, bize rüşdümüzü ilham edeceğin bir rahmet istiyoruz. Allah'ım! Samedaniyyetin, vahdaniyyetin, ferdaniyyetin, açık galibiyyetin, geniş rahmetin yüzü hürmetine senden, kulaklarımıza nur, gözlerimize nur, kabirlerimize nur, duygularımıza nur, nefislerimize nur, önümüze nur vermeni niyaz ediyoruz.(amin)
Share

"Güzel, kendisini güzel bulduğumuz için mi güzeldir?
Belki de şey güzel değildir de onu güzel bulan bizizdir. Kimbilir?
Bir şey "güzel bulmak" ile "güzeli bulmak" arasındaki fark üzerinde yeniden ve dikkatle düşünmeli! Bir şeyi güzel bulduğunda, bulduğunun güzelliğinden aslâ emin olamazsın, ve fakat güzeli bulursan, sadece senin güzeli bulduğunu değil, güzelin de seni bulduğunu hissedersin. Çünkü arayan gerçekte aranandır!"

"İnsanda üç temel yeti vardır: akıl, şehvet, öfke.
Bu üç yetisinin üçünü de itidale kavuşturmadıkça, insan âdil olmayı beceremez.
Aklın itidali hikmet, şehvetin itidali iffet, öfkenin itidali cesaret'tir.
Bir insanın adil olabilmesi için, hikmet, iffet ve cesaret sahibi olması gerekir. Biri bile eksik olsa adalet'ten söz edilemez. Çünkü adalet, kemâl'in diğer adıdır."

"Nezdimde şefkatin rengi turuncudur. İçinden sarıyı çekip alınız, karşınıza aşk ve şehadetin rengi çıkacaktır !
Kırmızı: Hallac'ın rengi. Ve dahî, Şems'in...
Ey talib, her makamın bir rengi vardır. Rengini iyi seç !
Makamınca seç !"

Dücane Cündioğlu

Share

Sual: Ey veli, insan nasıl olmalı, söyle !
Cevap: Son anda nasıl olacaksa hep öyle...
NFK
Share
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahya Kemal Beyatlı
Share
Yoluna cânâ revân etsem gerek cânım dedim
Yüzüme bin hışm ile baktı dedi cânın mı var?
-Zatî-
Share
Kimseler anlamasın beni!
Züleyha'nın zindanında "Yusuf" anlasın,
Leyla'nın çöllerinde "Mecnun" anlasın,
Şirin'in dağlarında "Ferhat" anlasın,
Aslı'nın yüreğinde "Kerem" anlasın,
Sen anla… Beni kimseler anlamasın!
Gözyaşlarını yüreğinde biriktiren "hüzün" anlasın,
Yaprakları sararmış "hazan" anlasın,
Karanlıkları örten "güneş" anlasın,
Güneşe örtü olan "gece" anlasın,
Sen anla… Beni kimseler anlamasın!
Bembeyaz düşlerine karalar düşen "Kudüslü çocuklar" anlasın,
Sessizliğin içinde saklı "sesler" anlasın,
Acılarla ağırlaşan "hayat" anlasın,
Yenilgilere alışmış "kalbim" anlasın,
Sen anla… Beni kimseler anlamasın!.
Martılara hasret "deniz" anlasın,
Baharına hasret "çiçek" anlasın,
Ölümüne hasret "hayat" anlasın,
Sen anla, Ey Rabbim, Sen anla!
Nurdal Durmuş
Share

Mahkemede hakim Necip Fazıl’a;
“Bak, seni bundan böyle bir daha huzurumda görmeyeceğim, öyle değil mi?” der.
Necip Fazıl sorar;
- “Hakim Bey, yoksa istifa mı ediyorsunuz?”
Share

Beni görürseniz söyleyin a dostlar
Dönsün artık evine
Bana rastlarsanız söyleyin a dostlar
Yaptığı reva mıdır bu yüreğe
Benden haber alırsanız söyleyin a dostlar
İnansın onu her hâliyle sevdiğime
Ben gelirse yanınıza söyleyin a dostlar
Bu beden onsuz olmaz diye
Beni bulursanız söyleyin a dostlar
Bunları kendisine...
"abherî"
Share
Share
Ne beyân-ı hâle cür'et, ne figâna tâkatım var
Ne recâ-yı vasla gayret, ne firâka kudretim var

(ne hâlimi arz etmeye cür'et edebiliyorum ne de feryad etmeye tâkatım var,
ne vuslat umudu için gayrete geliyorum, ne de ayrılığa güç yetirebiliyorum..)

Share

İnsanlarımız eskiden edeplerindeki inceliklerine binaen ‘Işığı yak’ demezlerdi. Çünkü yakmak olumsuz bir kelimedir. Bunun yerine ‘Işığı uyandır’ derlerdi
Geceleyin yatarlarken de ‘Lambayı (mumu) söndür.’ demezler (Allah kimsenin ışığını söndürmesin.),çünkü söndürmek olumsuzluk çağrıştırdığı için ‘Lambayı dinlendir’ derlerdi.
Aynı şekilde ‘Kapıyı kapat’ denilmez (Allah kimsenin kapısını kapamasın) ‘Kapıyı ört’ veya ‘Sırla’ derlerdi.
Kapıların üzerinde de‘ kapılar açan, müşküller gideren, kalplere inşirah veren’ manasında ‘’Ya Fettah’’ yazılırken günümüzde “itiniz” gibi manasız ve faydasız, boş bir kelime yer almaktadır.
Batı kültüründe sahip olunan asaleti, makamı öne çıkarma varken mesela General Patton, Matmazel Eleni, Kont Ferdinand gibi… Bizim kültürümüzde esas olan şey ise ‘eşrefi mahlukat’ olan insandır unvan değil. Önce isimler gelir sonra unvanlar. Mesela Süleyman Paşa, Ayşe Sultan, Yunus Ağa, Süleyman Çelebi gibi…
Eskiden evlere misafirler geldikleri zaman ev sahibi onların ayakkabılarının burunlarını dışarıya doğru değil içeriye doğru baktırırdı. Böyle yapmakla ‘’Biz sizin misafirliğinizden çok hoşnut kaldık, evimizi yeniden şereflendirmenizi bekleriz” demek isterlerdi.’’
Eski zamanlarda insanlarımızın evlerinin ekserisi ahşap gibi dayanıksız malzemelerden, boylarının servi boyunu ve edeben mahalle mescidini geçmeyecek, kıdem hakkına riayet ederek komşusunun manzarasını kapatmayacak şekilde inşa edilirlerdi.
Bunun bir hikmeti de, ahşabın insan mayası olan toprak ile iletişimin kesmeyen geçirgen bir malzeme olmasından dolayıdır. Çağımız insanın yaşadığı betonarme binalar ise bu özelliğe sahip olmadığından dolayı, insanın enerji boşalımını sağlamamakta stres, depresyon, anksiyete vs gibi hastalıklara zemin hazırlamaktadır.
(Ulu Çınarın Gölgesinde – İbrahim Refik Kaynak Y. 2007)
Share
Image Hosted by ImageShack.us
Tavus kuşu gibi azametli yürüme
Image Hosted by ImageShack.us
Horoz gibi şehvete düşkün olma
Image Hosted by ImageShack.us
Karga gibi hainlik yapma
Image Hosted by ImageShack.us
Ördek gibi hırs gösterme
Ahmed-i İsfendiyari
Share
Share

Hayat dediğin, bir çizgidir bir ucu sevinç,
Hayat dediğin, doğru yolu bulmaktır bir ucu hüzün,
Hayat dediğin, sabretmektir bir ucu acı,
Hayat dediğin, sevmesini bilmektir bir ucu sabır,
Hayat dediğin, anı yaşamaktır bir ucu ömür,
Hayat dediğin, saygı duymaktır bir ucu sevgi,
Hayat dediğin, yaşamasını bilmektir, bir ucu sanat,
Hayat dediğin, ölmesini bilmektir bir ucu hayat.

Emine Yılmaz
Share

Sağlam bir iptir sevgi, hayata bağlayan
Serin bir ırmaktır o, çağıl çağıl çağlayan

Bir ışıktır, karanlığı aydınlığa çeviren
Kırmızı bir güldür, her sene yediveren

Bir gülümseyiştir sevgi, gönülden
Bir derleyiştir, lale, sümbül ve gülden

Bir güzelin ateşine, narına yanmaktır
Alevler arasında bile adını anmaktır

Bir solukta dağları, tepeleri aşmaktır
Bir güzelin peşinde, ömür boyu koşmaktır

Tomur tomur gül açmaktır, kış ortasında
Yine de neşe saçmaktır, o en zor anda

Düz yolu bırakıp, engebeli yolu seçmektir
Bir güzelin uğrunda, candan bile geçmektir

Sırılsıklam olup da; susuz, un yoğurmaktır
Sevgilinin karşısında, dokuz doğurmaktır

Sevgiliyi insanların içinde, en özel görmektir
Sevgiliyi insanların içinde, en güzel görmektir

Sevgiliyi düşünmektir, hem gündüz, hem gece
Öyle bir duygu ki, yoktur ondan daha yüce

Sevgi çok açık, lüzum yok bunca söze ve harfe
Sevenlerin kalbindedir o, sığmaz hiçbir tarife

Ahmet SANDAL
Share

Farklı farklı ilgilerimizin adına
"sevmek"
diyerek ne büyük haksızlık ediyoruz bu kelimeye!
"abherî"
Share

Ney


Genç bir delikanlı, ney öğrenmeye merak sarmış.
Ney öğrenmek istiyordu.
Babası buna çok karşıydı. Önce oğluna bağırdı, çağırdı olmadı.
Adam başladı oğlunun neylerini bulduğu yerde ateşe atıp yakmaya.
Babası neyini ateşe atıp yaktıkça, delikanlı gidip yenisini alıyordu.
Bir gece çocuk ney üflerken, neyin sesi adama dokundu.
Dünyası alt üst oldu.
Kendinden geçti:
“Kaçtır ben neyi ateşe atıyorum, şimdi ney beni ateşe atıp yaktı” dedi.
Share

Suâl sorulmayan âlim,
Amel edilmeyen ilim,
Kabûl edilmeyen doğru fikir,
Kullanılmayan silâh,
İçinde namaz kılınmayan mescid,
Okunmayan Kur'an-ı Kerim,
Allah yolunda dağıtılmayan mal,
Binilmeyen vâsıta,
Dünyayı isteyenin içindeki zühd ilmi,
İçinde âhiret yolculuğu için azık edinilmeyen uzun ömür.
Hz. Osman
Share

Seni sevmek;Varmaksa imanın her dem tadına
Ümitle bakmaksa daim yarına
Hasret çekmekse ölüm sonrasına
Sevginle değiştir Allah’ım bizi,Vuslatına eriştir Rabb’im bizi.
Seni sevmek;Azap ayetleri ile inlemekse
Müjde ayetleriyle dinlenmekse
Bir ömrü mizanda geçirmekse
Sevginle değiştir Allah’ım bizi,Vuslatına eriştir Rabb’im bizi.
Seni sevmek;Bilal misali canla birlemekse
Musab olup evinden vazgeçmekse
Süreka gibi geri dönmemekse
Sevginle değiştir Allah’ım bizi,Vuslatına eriştir Rabb’im bizi.
Seni sevmek;Habibini canlardan çok sevmekse
Nebinin potasında erimekse
Rasulün rotasında yürümekse
Sevginle değiştir Allah’ım bizi,Vuslatına eriştir Rabb’im bizi…
Mustafa Çalışkan Manisa
Share

Bir bilgeye sormuşlar:“Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?
“Terzimi severim,”
diye cevap vermiş.
Soruyu soranlar şaşırmışlar:
“Aman üstad, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı? Neden terzi?”
Bilge, bu soruya da şöyle cevap vermiş:
“Dostlarım, evet ben terzimi severim.
Çünkü ona her gittiğimde, benim ölçümü yeniden alır.
Ama ötekiler öyle değildir.
Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler.”
Share

Image Hosted by ImageShack.us
Çiğdem Der Ki Ben Alayım, Yiğit Başına Belayım
Hepisinden Ben Alayım Benden Ala Çiçek Var Mı?
Image Hosted by ImageShack.us
Lale Der Ki Be Hey Tanrı, Benim Boynum Neden Eğri
Yardan Ayrı Düştüm Gayrı, Benden Ala Çiçek Var Mı?

Image Hosted by ImageShack.us
Nevruz Der Ki Ben Nazlıyım, Sarp Kayalarda Gizliyim
Mavi Donlu Gök Gözlüyüm, Benden Ala Çiçek Var Mı?
Image Hosted by ImageShack.us
Sümbül Der Ki Boyum Uzun, Yapraklarım Düzüm Düzüm
Beni Ak Gerdana Dizin, Benden Ala Çiçek Var Mı?
Aşık Veysel Şatıroğlu

Share

Avcı Sultan Mehmet bir gün adamlarıyla beraber akşama kadar bir keklik bile vuramaz.
Bunun sebebini de, sabahleyin gördüğü bir dervişin uğursuzluğuna bağlar.
Solaklara seslenir.
Saraydan çıkarken, şu şu tipte, sivri külahlı,
sırtı kambur birinin önünden geçtiğini söyler
ve hemen bu adamı bulmaları emrini verir.
Tarife göre Bektaşi babalarından ayyaş Hamza Babayı yaka paça huzura getirirler.
Sultan:
- Bre uğursuz, nabekar!
Bugün sabahleyin karşıma çıktın.
Bu yüzden akşama kadar bir ava rastlayamadım.
Bu ne uğursuzluktur. Vurun kellesini...
Bektaşi bakar ki kelle elden gidiyor.
Son bir dileğini açıklamak için söz alır:
- A devletlim siz beni gördünüz bir keklik vuramadınız.
Ama insaf ediniz, benim de bugün ilk gördüğüm sizdiniz
ve kellemi kaybediyorum.
Söyleyin, uğursuzluk hangimizde!"
Share

Aşk vadisinde kelebekler uçar güllerin üzerinden
Gül şehrinin saltanatına her asırda bir gül alındı
Ondandır her kuşun adı bülbül konulmadı!
Haramilerin talan ettiği aşk kervanında

Sırrımız feryadımızdan şimdi çok uzaklarda,
Ateşine tutuşmak aşkın
Hatta yanmak gerek bir gül uğruna,
Ateşe düşene yanmaktan başka çare kalmadı
Aşk vadisinde gül hasreti hiç yaşanmadı,
Alıp bir başımı gitmek istedim aşk vadisine

Ben kim, Simurg ve kaf dağı kim!
Orada gönül gözünde kıl bitmişlere yer yok!
Aşk vadisinde tüm çiçeklerin adı gül olmadı
Güller ki ta ezelden aşkta kül olmadı!
Zafer Şık
Share

Image Hosted by ImageShack.us

Dostum, güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak fakat arkana bakma…
Kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de…
Unutma, yolcu değişir, yol değişir, ama menzil değişmez.
Yolcuya bakıp yolu tanıma.
Yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver.
Vahim olan, yolun yolcusuz olması değil, asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır;
yolsuz hedefsiz, amaçsız, şaşkın, hercai ve seyyal…
“En doğru yol; en dikensiz yoldur” diyenler seni aldatıyorlar.
Onlar, karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır.
Aldırma. Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir.
Dikenine katlanmaktan sözedenler, aşıkmış gibi davrananlardır,
gerçek aşık olanlarsa, dikenini de severler.
Dostum, yollar yürümek içindir. Fakat şu gerçeği de hiç unutma:
Yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir.
Vahiy haritan, Nebi kılavuzun, akıl pusulan, iman sermayen, amel azığın, sevgi yakıtın, ahlak karakterin, edep aksesuarın, merhamet sıfatın, şeref ve izzet adın olsun. Doğru yol insanların çoğunun gittiği yol değil, düşünen öz akıl sahiplerinin yoludur.
Yolda vereceğin her molayı özeleştiri durağında vermelisin.
Unutma, tevbe özeleştiridir.
Kendisini hesaba çeken, başkalarınca hesaba çekilmekten kurtulur. Her molada yolda olup olmadığını, yürümen gereken menzil istikametinde yürüyüp yürümediğini kontrol etmen, pişman olmaman için elzemdir.
Yön tayini sık sık gerekli olabilir. Haritayı saklayabileceğin en güvenilir yerin yüreğindir. Bir şey daha: Pusulayı sahte manyetik alanlardan, parazitlerden, nesnelerden uzak tut.
İbreni saptırırlar da haberin olmayabilir.
Yol emniyetin için gerekli olan şartların başında bilinç gelir.
Bilincini tahrif edecek her türlü uyuşturucudan uzak durmalısın.
Hobilerinin, fobilerinin, korkularının bilincin üzerindeki saptırıcı etkisini iyi hesap etmelisin. O’ndan başkasından korkarsan,
korktuğunun başına musallat edileceğini kesinlikle bilmelisin.
Yolda düşeceğin en büyük tuzak, yersiz korkuların tuzağıdır,
yani kendi benliğinin sana kazdığı tuzak.
Hayırlı yolculuklar dostum…
Mustafa İslamoğlu
Share