"düşün, düşün ki düşün gelişsin"

Bâyezid-i Bistamî, "Yolun başındayken dört şeyi yanlış biliyordum, sonunda doğrusunu öğrendim" der:

Yolun başında ben Hakk'a talibim zannederdim, sonunda anladım ki Hak bana talipmiş.

Yolun başında ben Hakk'ı zikrediyorum zannederdim, sonunda anladım ki Hak beni zikrediyormuş.

Yolun başında benim için iyi olanı seçen yine benim zannederdim, sonunda anladım ki ben hep kötü olanı seçmişim, her defasında benim için iyi olanı seçen O'ymuş.

Yolun başında Hakk'a vâsıl olmayı isterdim, sonunda anladım ki daha yolun başındayken ben Hakk'a vâsıl imişim.
Share
I.

Hatırladığım;
Yeşil bir kubbe...
Uzaktan seyredaldığım hengâme...
Bembeyaz mermerler üzerinde,
                    /kıldığım ıslak namaz../
Islaklığın sebebi yağmur değil,
Gözümden iki damla yaş
g/özyaşlarım,
                    /fatiha'nın dilinden anlamaz../


II.
Sırf yutkunuşum boğazımı yırtıp geçmesin diye,
Sırf /duaya duran/ avuçlarım terlemesin diye,
Ruhuma okudum o fatiha'yı...
Herkes "âmin" dediyse de,
                    /ikna olmadım../


III.
Gölgeliklere yasladım başımı...
Seher vaktiydi...
Güneş yeşil kubbenin ardından yavaş yavaş gösteriyordu kendisini...
Lakin son selamlamaydı bu,
                    /güneşin gözüme son değişiydi../
                    /güneşin, gözüme; "son" deyişiydi../
Güneşi öptüm ilk defa...
Sanki ormanlıkta kaybolmuş bir masal perisiydi.
Öpmelere doyamazken, aklım başıma geldi.
                    /bilmiyorum, daha önce neredeydi?/


IV.
"dünya" dedi kalbime yazan kalem...
"dünya!!"
                    /kalbime dünya düştü../
Oysa ben gözlerimden düşürmemiş miydim onu,
                    /gözümün yaşı gibi../
Kalbimi de nereden buldu?
Okuduğum kasideler geldi yanıma,
                    /redifi "su"ydu../
Bayılmışım sanki, sayıklamalarımda belirdi,
                    /dest busi arzusu./


V.
Güneş ne zaman yükseldi bu kadar?
Gamame Mescidine varsam korur mu beni güneşten, bulutlar?
Olur mu Amberiye Mescidine üzerime sinen misk kokusu, teselli?
Duyar mı Bilal, içimden okuduğum ezanın sesini?
Ya Osman...
Hayâsızlığımdan O(sav)'nun boynunu eğdirdiğim yerde,
                    /gelip kaldırır mı ayağa, melekleri../
Ah Ebubekir...
Ayağını sokan yılan olsaydım...
Değil mi ki gözyaşını düşürdü, gül kokulunun gül yanağına...


VI.
Şimdi bir gözyaşı da benim gözümde...
Ben ağlarken Uhud da ağladı, katıla katıla...
Paramparça olan Hamza'ya...
Mübarek yüzlü Musab'a...
Mağaraya Muhammed'i taşıyan Talha'ya...
Derken, Cebrail'in hıçkırıkları yükseldi,
                    /sidre-i müntehadan../
Yetişmeliydi, Habib'in yanağından akmadan kan...

VII.
İşte, kelimelerim...
Sisli, puslu, paslı bir dünyadan...
Kansız, yaşsız, gülsüz, yağmursuz bir mekândan...
Baharı yok, kışı yok kirlettiklerimin...
Önü yok, sonu yok...
Arefesi yok, ertesi yok...
Kimsesizliğin koynunda,
Yatsının sonunda kılınan bir cenaze namazı sessizliğinde...
Rükûsu yok, secdesi yok...
Tek fazlası;
                    /ve celle senaük../
Başka fazlalar omzumda yük..
Tek fazlası;
                    /ve celle senaük../
Tekbirle zahire sırtımızı döndük...


Hümeyra özdemir
Share

Biz bülbül-i muhrîk-dem-i şekvâ-yı firâkız
Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden

(Biz ayrılığın şikayetinin yakıcı vaktindeki bülbülüz.
Saba yeli gülbahçemizden geçse ateş kesilir.)

-Selimî-
Share

Bir çocuğun bir erişkine her zaman öğreteceği üç şey vardır;
Nedensiz yere mutlu olmak,
Her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak
ve
Elde etmek, İstediği şeyi var gücüyle dayatmak...

Paulo Coelho


Share

Gönlü olan gönül kırmaz, der hikmet ehli. Gönül Mevlâ’nın nazargâhıdır zira. Gönül yıkan/kıran kimsenin iki cihanda da bedbaht olacağını Yunus Emre şu dizeleri ile dillendirir:

Gönül çalabın tahtı
Gönle Çalab baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise

Önce Kendi Gönlümüzü Kırdık

Önce kendi gönlümüzü kırmışız. Ardından dünyanın onca hengamesi içinde kaybetmşiz benliğimizi. Haberimiz yok. Bırakın dostlarımızı kendimize dahi sıcacık bir tebessümü çok görür olmuşuz. Alışmışız galiba. Ama böyle mutlu olamayız. Çok iyi biliyoruz bunu.
Yapmacık tebessümlerle, sahte sevgilerle mutluluk limanına yelken açamayız. Farkındayız. Ama farkında olduğumuzun bile farkında değiliz galiba. Sa’di Şirâzî Gülistan adlı eserinde şu ibretlik hadiseyi anlatır:

Zalimlerden biri, fakirlerin odunlarını bedelsiz olarak alır, zenginlere zorla ve pahalı pahalı satardı. Âriflerden biri bir gün yanından geçiyordu. Onun bu halini görünce şöyle dedi:
Sen yılan mısın ki kimi görsen sokuyor, baykuş musun ki nereye otursan harabeye çeviriyorsun?
Halkı zulümle inletirken Hak’tan hiç korkmaz mısın? Bu zulümden vazgeç de göğe beddua çıkmasın.

Zalimin bu sözden canı sıkıldı, kaşlarını çattı, ârifin yüzüne bile dönüp bakmadı. Nihayet bir gece mutfağından odun ambarına ateş sıçrayarak bütün varını yoğunu yaktı, yumuşak döşekten sıcak kül üzerine oturmak zorunda kaldı.

Nasıl olduysa aynı ârif oradan geçiyordu. Adam yanındakilere yakınıyor, şöyle diyordu: “Nasıl olduğunu ve bu ateşin nereden geldiğini bir türlü anlayamadım.” Bunu duyan ârif cevap verdi: “Fukaranın yanan yüreklerinden.”

Gönül yarasından sakınmak gerekir, çünkü onun cihanda merhemi yoktur. Elinden geliyorsa gönül yıkma, çünkü yıkık gönlün âhı âlemi yıkar.

Kalplere muhabbet neşvesi veren bir bakış, bir tebessüm, güzel bir söz arar olmuşuz etrafımızda. Ümidimizi kaybetmişiz ve yaşama sevincini… Zira gönlümüzün âhı bizi de yakmış dünyamızı da.
Öyleyse tatlı dil, güler yüz ve güzel sözlerle hoş edelim gönülleri.

-alıntı-
Share
Kendimin peşindeyim.
Kendimin, yani hakikatin.
Hakikatimin.
Tüm güçlü ve zayıf taraflarımla kendimin.
Yoldaşsız bir yolda. Tek kişilik bir yolda. Herkes gibi. Yalınız.
Yürüyorsam düşe kalka, bil ki ısrarımdan.
Evet, kendimde ısrar ediyorum. Yolumda.
Israr etmek zorundayım.
O halde, sen ey çocuk, gülme, çaresizim.
Yaralıyım.
Kendimle aramdaki mesafeyi kapatmak zorundayım.
Büyüklerim gibi. Büyüklerin gibi. Efendimiz gibi.
Ölmek zorundayım. Bir an önce.
Hiç değilse, ölmeden önce....

Dücane Cündioğlu
Share

Ya Rabb
Nefsimize zulmetmekten alıkoy bizi.
Senin adaletine razı olanlardan eyle bizi.
Senin adaletinin korkusuyla terbiye et hepimizi.
Adaletinin korkusuyla yumuşat kalplerimizi.
Amellerimizin tartıldığı 'mizan'da güzel eyle akibetimizi.
Mizanında ağırlığı olanlardan eyle bizi.
Kolaylaştır sorgu sualimizi.
Sana hesap verme inceliğiyle yaşat bizi.
Hükmüne razı eyle bizi.
Zulmetmekten ve zulme uğramaktan uzak eyle hepimizi....
-amin-
Share

Türkiye’de İstanbul ne ise
İstanbul’da gece ne ise
Gecede yürümek ne ise,
Yürürken düşünmek ne ise,
Seni unutamamacasına düşünmek ne ise,
Unutamamanın anlamı ne ise,
Seni sevmek ne ise,
Saklayayım mı yok söyleyeyim derken
Birden aşka düşmek ne ise.
Her neyse...

Özdemir Asaf
Share

Koca Râgıp Paşa yanında Haşmet de olduğu halde önleri sıra yürüyen Fitnat Hanım’ı kasdetmezmiş gibi der ki :
“Önümüzde berd-el acûz (kocakarı) var Haşmet!”

Fitnat Hanım kendi kendine söyleniyormuş gibi der ki:
“Arkadan sevr gelir!”

(Bu isimle anılan bir fırtına yaklaşmaktadır o günlerde ve gûyâ maksûd odur. Bu fırtınayı takip eden günlerde de Sevr (Öküz) soğukları gelir.)
:))
Share

Yaşına hürmeten senin ey dünya, demedim bir şey, yaptıklarına...

İbrahim Tenekeci


Share

Umarsan bir nevâziş açdığı bin zahm için ammâ
Bu insâniyyet ey dil gamze-i cânâneden gelmez

(Sinende açtığı bin türlü yaraya bir gün de pansuman eder diye ümit edersin ama, heyhât!
O insanlık, sevgilinin gamzesinden gelmez.)

-Nâbî-
Share

Böyle değildin sen kalbim
Manolya gülüşlerden mavi tonlar devşirir içirirdin bana
Saz benizli
Bal bakışlı acılardan ümit gülleri derer
Sunardın gamlı ruhuma
Geçirirdin beni daracık geçitlerden
Söz tükenirse bakardın
Bakışın biterse susardın
Susuşun susarsa gülerdin
Her yangından sonra küllerimden doğururdun beni yeniden
Bütün hain tuzaklara inat yüzüme bakardın
Muştulardın yüzümü yeryüzüne

Böyle değildin sen kalbim
Az vakitte çok beslenir
Çok vakitte gönül sarayları yapardın
Aşkımın koynuna umutlar koyardın
Bal mumumdan şehirler kurardın
Dilinde şiirlerim şakırdı senin
Suzi dilara makamında şarkılar söylerdin tenhalarda bana
Nasılsın, söyle
Nefesleri Leyli kokan aşığım
Gözlerinden Yusuf akan Yakub'um
Yarasından yar damlayan mecnunum

Çengicilerin eline mi düştün
Süreyyadan ışığın mı kesildi
Ağızsız, dilsiz bir zalim taş mı düştü bahtına
Türküsü sustu mu göklerde pervaz vuran güvercinlerinin
Bir ateş, bir kılıç, bir taş
Bir de viran mı düştü payıma yoksa senden

Böyle değildin sen kalbim
Ayağa kalk dik tut başını
Hüthüt ve Süleyman'da ki sırrın aşkına
Hilaller, dolunaylar, maveralar aşkına
Kalk ayağa
Sidre aşkına tahiyyat aşkına
Yarasından yar damlayan yüreğim
Kalk ayağa... kalk...

Ferman Karaçam
Share

Sözlüğümüz çok mu ince... Okuyacağız!
Çözümsüzlüğe mi girdik… Okuyacağız!
Parasız mı kaldık… Okuyacağız!
Hutbeler mi yavan… Okuyacağız!
Şiddetli geçimsizlik mi var… Okuyacağız!
Okullar okul olmaktan çıkmış mı?… Okuyacağız!
Fakir miyiz; çare için… Okuyacağız!
Zengin miyiz; yetmez ki… Okuyacağız!
Savaş bitsin istiyorsak… Okuyacağız!
Sulh ü salâh sürsün için… Okuyacağız!
Gevezeysek, kekemeysek, körsek, sağırsak… Okuyacağız!
Zaman çarçabuk geçiyorsa… Bir türlü geçmiyorsa… Sıkıntıdan patlıyorsak… İçimiz içimize sığmıyorsa…
Dünya denilen gurbete çıkmışsak; Okuyacağız!
Ortalık ne kadar sıkıcı mı diyorsun… Fotokopi günler mi yaşadığın… Aradığın bir çıkış mı; Okuyacağız!
Ayrılıklar, ölümler peş peşe mi…
Karac’oğlan gibi: “Üç derdim var; birbirinden seçilmez: Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.” mü diyorsun... Okuyacağız!
Hasta mısın… Avuç avuç ilaçlar mı içiyorsun… Sebepler sebebin olacak bir gün!
Kelimeleri hap niyetine iç bakalım! Bir de doktorun kaç kelimelik! (Okumayan doktor da olsa uzak dur!) Hastaneler “darüşşifa” olana kadar… Okuyacağız!
Hastalığın kaç doktor olduğunu bilmek için… Okuyacağız!
Alnımıza sürünen/sürülen rüzgârı…
Gece gündüz sayfasını… Salınışını dalların…
Canhıraş feryadını akarsuların… Okuyacağız!
Anlasak da anlamasak da elimize aldığımız kitabı…
Sadece “okumak” için bile… Okuyacağız!
On binde birmiş sıkı fıkı okuyan!
On binde bir olmak için… Okuyacağız.
Okumak farkına varmaksa… Çağırmaksa… Duymaksa… Duyurmaksa…
Okudukça cehaletimiz artıyorsa… Okuyacağız!
Cahil olduğumuzu anlatıyorsa her yeni kelime…
Bundan iyi bahane mi olur okumak için…
Cehaletimizin sonsuzluğunu görmek için… Okuyacağız!

Ali Hakkoymaz
Share

Bâyezîd-i Bistâmî, vefât ettikten sonra, büyük zâtlardan birisi kendisini rüyâda görüp sordu. "Münker ve Nekir sana nasıl muâmele eyledi?"
Cevâbında; "O iki mübârek melek gelip; "Rabbin kimdir?" diye sorunca, onlara dedim ki: "Bunu sormakla sizin maksadınız hâsıl olmaz. Siz bana O'nu soracağınıza, beni O'na sorun. Eğer O, beni, kulu olarak kabûl ederse ne âlâ.
Mâzallah O, beni kulu olarak kabûl etmezse, ben, yüz defâ; "O, benim Rabbimdir." desem ne faydası olur?" buyurdu.
 
Rabbime lâyık kul olabilme duasıyla, Cum'anız hayr ola...
Share

Deniyordu ki:
Halifesin dikkat et egemen değilsin.
Tanrı'dansın, Tanrı değilsin.
Manzursun nazar değilsin.
Sadece yerini tutansın.
Kendisi değilsin.
Kutsal nefesten üflendi sana.
Kendini kutsal nefes sanma.
Ruhumdan, denmiş.
Ruhum, denmiş sanma.
Bir şeysin, ama kendini her şey zannedip de aldanma.
Varlık nedenini unutma. Senin haddin buraya kadar.
Haddini bil ötesine kalkışma.
...

Nazan Bekiroğlu
Share

Mümin, müminin aynası, kalbimiz mı karardı, aynalara düşecek suretimiz mi kalmadı?

Fatma K. Barbarosoğlu
Share

Mevlâ bizi afvede
Gör ne güzel ıyd olur
Cürm ü hatalar gide
Bayram o bayram olur

Merhamet ede Rahîm
Dermanı ver Hakîm
Lutfede luf-i Kadîm
Bayram o bayram olur
.......

Alvarlı Efe/Muhammed Lütfi Efendi (k.s)
 
Kurban Bayramınız mübarek olsun...
Share

Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin,
Tekkede manastırda eremezsin
Bir kez gerçekten sevdinmi bu dünyada,
Cennetin, Cehennemin üstündesin.
Geçmiş olan dünden hiç yad etme
Yarın da gelmemişken feryad etme
Düşünme geleceği de geçmişi de
Şimdi şen ol da yaşamı berbad etme
Niceleri geldi neler istediler
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenlerde hep senin gibiydiler
Bu dünya kimseye kalmaz bilesin
Er geç kuyusunu kazar herkesin
Tut ki , Nuh kadar yaşadın zor bela
Sonunda yok olacak sen değil misin ?

Ömer Hayyam
Share

İlk çağlarda Sparta krallığı yapan Agesilaus'a sormuşlar:
''Doğruluk mu daha büyük meziyettir, yiğitlik mi?''
Agesilaus cevap vermiş:
''Bütün insanlar doğru olsaydı yiğitliğe ne lüzum kalırdı !"
Share

Bloglarda sık sık şahit olduğum ve “bu mim de ne ola ki” diye düşündüğüm ama üzerinde fazla durmayarak es geçtiğim mimlenme olayının başıma geleceğini hiç tahmin etmemiştim :)

Sevgili Ruh ve Mana kardeşim beni mimlemiş, teşekkür ederim. Ve edindiğim bilgilere göre soruları cevaplamam ve birkaç arkadaşımı mimlemem gerekiyor. Hadi hayırlısı diyerek başlıyorum;

1. En sevdiğiniz kelime?
Nâr.

2. Nefret ettiğiniz kelime?
Proje.

3. Ne sizi heyecanlandırır?
Kitap.

4. Heyecanınızı ne öldürür?
Umut katillerinin ağızlarından dökülen kelimeler.

5. En sevdiğiniz ses nedir?
Ney ve Kanun.

6. Nefret ettiğiniz ses nedir?
Kulak tırmalayan her şey.

7. Hangi mesleği yapmak istemezsiniz?
Ütücülük :)

8. Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz?
Kuvvetli ezber.

9. Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz?
Galiba sadece kendim olabilirim.

10. Nerede yaşamak isterdiniz?
Sadece kendimle kalabileceğim değil, ‘olabileceğim’ her yer.

11. En önemli kusurunuz nedir?
Affedicilik.

12. Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi?
Bunu söylemekten imtina ediyorum.

13. Kahramanınız kim?
Bir tane değil ki.

14. En çok kullandığınız küfür?
Odun.

15. Şu anki ruh haliniz nasıl?
Kelimeler kifayetsiz.

16. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler?
Hayatınızdaki eksileri, üzerine dikey çizgiler çizerek artıya çevirmek mümkün, kalem de sadece sizin düşünce çekmecelerinizden birinde...

17. Mutluluk rüyanız nedir?
Lâyıkıyla kul olabilmek.

18. Sizce mutsuzluğun tanımı?
Verdiğiniz değerin hakedilmediğini görmek.

19. Nasıl ölmek isterdiniz?
İmanla.

20. Öldüğünüzde cennete giderseniz ALLAH 'ın size ne söylemesini istersiniz?
Cennetine kabul buyurmuş, başka ne isteyebilirim ki?

Ben de şu arkadaşlarımı mimliyorum:
Sevgili nurluhanim
Ve sevgili Radyohilal
Share

Nevres selîm ü pâk gelip gitmedir hüner
Yoksa cihâna günde bin âdem gelir gider

(Gelip gitmek bir şey mi? Onu herkes yapıyor zaten. Hüner geldiğin gibi temiz gidebilmektir.)

-Osman Nevres-


Share

Ne tuhaf değil mi? Ezanı Türkçeleştirirken, "haydi kurtuluşa" yerine "haydi felâha" gibi bir cümle kullanılması çok anlamlıdır. O tarihlerde, din karşıtlarının amacı, ezanı Türkçeleştirmek değil değersizleştirmekti... Bugün de aynı zihniyet, tesettürü değersizleştirmek için çırpınıyor...

Nevzat Tarhan

Tesettüre hakettiği değeri verebilmeyi Rabbimden niyaz eder, hayırlı cumalar dilerim...


Share

Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi....
Düşünüyorum da, sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek. Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, naif yönlerimizin keşfedilmesi, cesaretsizliğimizin anlaşılması, korkularımızın paylaşılması, sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız. Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden. Deniz minareleri, midyeler, kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
Sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk? Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi? Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize? Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi? Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu? Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak, ne çıkar ateşböceği sansalar beni?
Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz.
Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi, korkaklığımı, sevgi isteğimi, en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem, bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup bir kuş gibi uçacağım özgürce. Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
O da çözülecek belki. Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince.
Oysa bir görebilsek bunu. Kalmadı böyle insanlar demesek. Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. Kırılmaktan korkmasak. Yaralansak... Ne olur bir darbe daha alsak.
Yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu.
Denesek. Risk alsak. Yanılsak. Fark etmez.
Tekrar, tekrar bıkmadan denesek. Ve kucaklaşsak yeniden. Tıpkı eskisi gibi. Ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi. O zaman fark edeceğiz.
Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
Neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa. Vakit az, paylaşmak, sarılmak için. Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
Yüreği daha fazla küstürmemek lazım. Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan. Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
Sevgiye çok ihtiyacımız var. Ufukta kara bir kış görünüyor. Ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı. Kurtulun bu yükten.
Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize. Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri. Hem hepimiz bir yıldızız.
Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.
 
Rabindranath Tagore
Share

Marifet hiç ezilmemek bu dünyada
Ama biçimine getirip ezerlerse
Güzel kokmak
Kekik misali
Lavanta çiçeği misali
Fesleğen misali
Itır misali
İsâ misali
Yunus misali
Tonguç misali
Nâzım misali

Bedri Rahmi Eyüboğlu
Share

Yabancı bahçelerde büyümeye bırakılmış bir fidanın hikâyesini söylemeye kalkmışken, nasıl da unutuyoruz bizi bir bahçeye Bırakanın ansızın geri çağırabileceğini.

Nazan Bekiroğlu
Share

Yaşlar eskimesede aşklar eskidi görüyorum. Bir "şiddetli seçimsizlik " halidir gidiyor.. Ne aradığını ve hatta neye ihtiyacı olduğunu bilmeden hayata saldıranlar yağmalıyor kalpleri...Her hazdan tadıp kendini tüketen bu zaman hırsızlarının başladığı noktaya dönmediği görülmüyor. Hep en başa dönülüyor ilk kırılan kalbe...

Oruç Aruoba
Share

İyiyi ara, güzeli ara, doğruyu ara; ama kusur arama...!

Hz. Mevlana
Share

Bir yana küşti-gîr-i aşk-ı nigâr
Bir yana âteş-i gam-ı dildâr
Bilmem hangisiyle tutuşayım
Ve kinâ Rabbenâ azâbe'n-nâr

(Bir yanda sevgilinin aşkıyla dolu pehlivanlar (rakipler), öte yanda yardan ayrılığın üzüntüsü.  Hangisiyle tutuşayım( mücadele edeyim)?  Ya Rabbi ateşin azabından (cehennem)  koru.)

-Molla İzârî-
Share

İnsansız adalet olmaz
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun..

Özdemir Asaf

Adaletli insan olmak temennisi ile, hayırlı cumalar...


Share

Usta bir ressam, genç öğrencisinin eğitimini tamamlaması için bir öneride bulunmuş. Buna göre, yaptığı son resmi kentin en kalabalık meydanına götürüp, birkaç gün herkesin göreceği şekilde sergilemesi gerekiyormuş.

Genç adam tam kapıdan çıkmak üzereyken, ustası yanına birkaç kırmızı kalem alması gerektiğini söylemiş. Ve eklemiş; Tabloyu bıraktığın yere bir de not yazmalısın; "Lütfen beğenmediğiniz yerleri bu kalemle işaretleyiniz."

Çırak, ustasının dediğini yapıp, doğru en kalabalık meydana koşmuş yaptığı resimle.
Kalemleri tablonun yanına bırakıp, notu da en görünülür yere iliştirmiş tabii. Aradan birkaç gün geçmiş, ustası bu kez, gidip resme bakmasını istemiş genç öğrencisinden.

Merakla koşmuş meydana ki; ne görsün?
Yaptığı güzelim resmin, kırmızı kalemle işaretlenmiş çarpılardan neredeyse görünmüyor.
Boynu bükük, hüsran içinde dönmüş ustasının yanına.
Ustası üzülmemesini, resme devam etmesini önermiş.

Biraz daha hırslı, biraz daha cesur davranmış bu kez. Resmi tamamladığında, yine aynı meydana gitmek üzere hazırlanırken, ustası bu kez, kırmızı kalemleri bırakıp, yerine bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ve birkaç fırça almasını salık vermiş. Tabii yine aynı notla; "Beğenmediğiniz yerleri lütfen düzeltir misiniz?"

Bir hafta sonra, genç adam sabırsızlıkla meydana koşmuş. Bir de bakmış ki; resminde tek bir fırça darbesi, fazladan bir renk şekil yok.
Mutluluktan uça, uça ustasına koşmuş, 'Nihayet' demiş, 'Resmimi beğendiler. Kimse elini sürmemiş boyalara. Kimse düzeltme yapmamış.'

Ustası durumu şöyle özetlemiş genç adama; 'İlkinde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi, gelip senin resmini karaladı. İkincisinde onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemez.'

Dolayısıyla;

1)Emeğinin karşılığını ne yaptığını bilmeyen insanlardan alamazsın,
2)Değerini bilmeyenlere sakın emeğini sunma,
3)Asla bilmeyenle tartışma!
Share

Özlediğin, gidip göremediğindir
ama, gidip görmek istediğin.

Özlem, gidip görememendir
ama gidip görmek istemen.

Özlediğin, gidip görmek istediğin
ama gidip göremediğin.

Özlem, gidip görmek istemen
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen...

Oruç Aruoba
Share

Son günlerde, bi surat, bi surat ki gelinde,
Çayımı bile artık yarım dolduruyor bey,
Allah’tan kulaklarım ağır işitiyor da,
Duymuyorum ne söylediğini,
Ama yine de hissediyorum bey,
Beni bu evde galiba istemiyor artık,
Hey gidi günler hey!
Oğlunu bilirsin, vur ağzına, al lokmayı
İki arada, bir derede, ne yapsın, ana bu.
Atsa atılmaz, satsa satılmaz
Bana artık, gizli gizli sarılıyor,
Dün akşam, uyurken öptü beni, biliyor musun?
Nasıl ağrıma gitti, nasıl!
Artık akide şekeri de getirmiyor,
Hani dişlerim yok ya,
Yerken garip sesler çıkartıyormuşum da
Güya çocuklar iğreniyormuş benden,
Yok, vallahi yalan bey,
Hiç yapar mıyım ben öyle şey!
Gelin, çocuklara masal anlatmamı da yasakladı
Üstelik seninle konuşuyormuşum diye,
Duvardaki resmini de sakladı
Olsun, koynumdaki resminden haberi bile yok,
Yine de beddua edemem bey,
Oğlumun karısı, torunlarımın anası o
Geçenlerde üst komşular geldi,
Ne konuştuklarını duymayayım diye,
Kapıyı üstüme kilitledi
Duymadım, duymadım lakin hissettim,
Düşkünlerevine yatıracakmışlar önümüzdeki ay beni,
Ne yalan söyleyeyim, epey ağırıma gitti, epey,
Ha, sen ne diyorsun bey?
Hani, bi görünsen oğluna, ne de olsa babasısın, seni dinler,
Bu odada oturur, vallahi hiç dışarı çıkmam
Akide şekeri de istemem.
Masal da anlatmam çocuklara artık,
Ne olur, ayırmasınlar beni, ne olur!
Yaşayamam, nefes bile alamam,
Sana ait anılardan uzak,
Ne yaparım ben, ne yaparım!
Şu camın pervazında hayalin durur,
Çekmecelerde el izlerin,
Bastonun hâlâ duvarda asılı.
İstemiyorlar beni artık, istemiyorlar hâsılı.
Hey gidi günler hey,
Hani diyorum bi çağırsan
Yoksa, yoksa sende mi unuttun beni, bey?
Mehmet Çetin
Share