"düşün, düşün ki düşün gelişsin"
Umudunu yitirme, cebindeki son anahtar belki de kilidi açacaktır!
Benjamin Franklin
Share
O duadaki yırtığı belki İdris Nebi dikmiştir
Kim bilir belki sırf bu yüzden
İffetin özüne ince ve sonsuz bir Meryem teyellenmiştir!
Ali Emre
Share
Kanunî Sultan Süleyman, asrın şairlerinden sayılan saraylı Tûtî (Papağan) adındaki bir kadını, zamanın büyük şairlerinden Bâkî'ye verir. Padişah'ın bu iltifatına mazhar olan Bâkî'yi meşhur şâirlerden Nev'î tebrik ederek: - Tûtî'ye mukârin (yakın) oldunuz! der. Nev'î'nin maksadı; Sadi'nin Gülistan'ında geçen "Tûtî ve Zâg" hikâyesine telmihtir. (Bu hikâyede Tûtî ile karganın bir kafese konulması anlatılıyor.) Bakî ona şöyle der:
— Be adam! Bu öyle medh edilecek bir Tûtî değil, düpedüz bir kargadır.
Bâkî'nin kendisi hakkındaki "karga" benzetmesinden haberdar olan Şâire Tûtî hanım şu beyti söyler:

Bağteten olmuş iken tûtîgurâba hem-nişîn,
Yine şevkâyı gurâb eyler garabet bundadır.

( Ansızın Papağan kargaya arkadaş olmuşken, Hayret! Şikâyet eden yine de karga oluyor.)
Share
"Seni seviyorum" ağır cümledir.
Herkese söylenmez.
Bazen yıllarca aranır,
Bazen yıllarca beklenir o bir çift söz için.
Dili yakar, Dudağı yakar,
Bedeni kavurur, lime lime eder.
Velhasıl yürekli işidir.
Bir ömür pahasına,
Bir defa söylenir
Keşke bana günde bin defa söylemeseydin,
Ve sonra her bedene uygun bir hırka gibi
Önüne gelene giydirmeseydin...

Cahit Deniz
Share
Yapraklar düşmede bilinmez nerden? Gök kubbede uzak bahçeler bozulmuş sanki...
Yapraklar düşmede, gönülsüz ! Ve geceler ağır ! Dünyamız kopmuş gibi yıldızlardan kaymada yalnızlığa...
Hepimiz düşmedeyiz, şu gördüğün el düşüyor !...
Nereye baksan hep o düşüş...
Ama "Bir" i var ki bu düşenleri tutuyor, yumuşak ve sonsuz...

Rainer Maria Rilke
Share
Zamanın birinde yaşlı bir adam ve dünyada tek sahip olduğu varlık olan, çok ama çok güzel bir atı varmış. Adam bir gün atıyla beraber bir yolculuğa çıkmış, yolculuk sırasında bir yerde dinlenirken yanına bir adam gelmiş ve ondan biraz ekmek ve su istemiş. Adam da bohçasında ne var ne yoksa beraber yiyebileceklelerini söylemiş. Oturmuşlar beraberce yemeklerini yemişler aynı kaptan su içmişler ve aralarında güzel bir muhabbet etmişler. Yemek ve muhabbetten sonra dinlenmek için biraz uzanmışlar. Aradan zaman geçmiş, atın sahibi olan adam uyanmış bir de ne görsün, ne yemeği kalmış, ne suyu, ne de o çok sevdiği dünyalar güzeli atı var, hepsini almış gitmiş o çok güvendiği adam.
Yaşlı adam hiçbir şey söylemeden biraz bakmış boşluğa ve şöyle demiş:

-Ne ekmeğimi böldüğüme yanarım, ne suyumu böldüğüme, ne o çok sevdiğim atımı götürdüğüne,
hani o içimdekini götürdün ya...

Mehmed Beşir Parlakoğlu
Share
Çağımızın delirmiş aklına, sevginin neşterini vurmak gerek.

Muhammed İkbal
Share
Zannederdim aşkımı bir şûha bağlarsam geçer,
Yâr eliyle yâremi bir kerre dağlarsam geçer,
Bitmiyor âh-ü figanım bülbül-i şeydâ gibi
Geçmiyor gülmekle hüznüm, belki ağlarsam geçer!

Rüştü Büngül

Share
Beyazın karayı, sineğin yarayı, zenginin parayı sevdiği gibi seviyommmm
Yemeğin tuzu, rakının buzu, maymunun muzu sevdiği gibi seviyommm
Ördeğin kazı, güzelin nazı, aşığın sazı sevdiği gibi seviyommm
Kuşun darıyı, çiçeğin arıyı, erkeğin karıyı sevdiği gibi seviyommm
Ananın çocuğu, çobanın gocuğu, yumurtanın sucuğu sevdiği gibi seviyommm
Ocağın közü, kirpiğin gözü, ozanın sözü sevdiği gibi seviyommm
Garibin sılayı, yiğidin halayı, tencerenin kalayı sevdiği gibi seviyommm
Davulun zurnayı, avcının turnayı, devenin hurmayı sevdiği gibi seviyommm
Keltoşun kelini, cömerdin elini, dedikoducunun dilini sevdiği gibi seviyommm
Çölün yağmuru, çizmenin çamuru, oklavanın hamuru sevdiği gibi seviyommm
Tembelin yatmayı, gevezenin atmayı, pazarcının satmayı sevdiği gibi seviyommm
Şişenin tıpayı, futbolcunun kupayı, eşşeğin sopayı sevdiği gibi seviyommm
Ebenin bebeği, kahvenin dibeği, çenginin göbeği sevdiği gibi seviyommm
Memurun masayı, muhasebecinin kasayı, hakimin yasayı sevdiği gibi seviyommm
Haylazın döveni, dalkavukun öveni, hergelenin söveni sevdiği gibi seviyommm
Sarhoşun dostunu, ayının postunu, yaşlının bastonu sevdiği gibi seviyommm
Hatipin lafı, suçlunun affı, açıkgözün safı sevdiği gibi seviyommm
Ormanın çamı, kedinin damı, memurun zammı sevdiği gibi seviyommm :))
Share
Bazen hayat ağırlaşıyor.
Bir kelebeğe, kanatlarının ve süslerinin ağır gelmesi kadar hatta !

Tarık Tufan
Share
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.

Mademki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.

Her darbene tahammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ...

CEMAL SAFİ
Share
Belâ dildendir ol dildâr elinden dâdımız yoktur.
Gönüldendir şikâyet kimseden feryâdımız yoktur.


(Belâ gönlümüzden geliyor,yoksa o sevgiliden zerrece bir şikâyetimiz yoktur. Bizim şikâyetimiz gönlümüzdendir, başka kimseden şikâyetçi değiliz.)

-Nev'î-

Share
IV. Murad, tütünü içmeyi yasaklar,içenleri idam eder, kahvehaneleri kapatır. Buna rağmen köşe bucakta tütün içmeye mahsus yerlerin bulunduğunu, Üsküdar'da Miskinler Tekkesi civarında birbirinin içinden geçilen iki bölmeli bir yeri tiryakîlerin kiraladığını,caddeye bakan tarafını kahvehane haline getirdiklerini haber alır.

Bir gün derviş kıyafetine bürünerek Üsküdar'a geçer. Orayı bulur, içeri girer. Kahveci ne bilsin, sıradan bir derviş sanır. Gelip;

-Safa geldiniz! Dede sultan. Ne içersiniz? der. Padişah;

-Bir şey içmeyiz, hem sen padişahın sigarayı yasakladığını bilmez misin? deyince, herifin o saat aklı başına gelir, tanımadığı bir adama neticesi idama varacak bir sırrı ifşa ettiğinden dolayı pişman olur. Bazen padişahın tebdil gezdiğini hatırlar. Büyük bir korku ve heyecan içinde kahveyi getirip sunduktan sonra;

-Dede Sultan. İsm-i şerifiniz nedir? der. Padişah:
-Murad deyince zavallının benzi atar, eli ayağı titremeye başlar. Tıkana tıkana ;
-Efendim! Sultan'lığınız da var mı? diye sorar. Padişah;
-Evet! der demez içeride keyif çatan tiryakilere seslenir:
-Ağalar! Buyurun, cenaze namazına!
Ve hemen düşer bayılır.

Adamın bu hali padişahın hoşuna gittiği için hepsini affeder.
Share
Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür...

Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakın olan aydınlıktır. Uzağın payına karanlık düşer, zaten karanlığı kimse yakında görmek istemez.

Âşık olunca da büyür göz bebeği; demek ki âşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için mâşuka gözbebeğim diye hitap edilir.

Elif Şafak

Share
Martıların gözlerinden dinledim
İstanbul’un boğazı yanmış dün gece
Yıldızlar şahitlik etmiş, güya suçlu benmişim
Oysa can, yemin olsun yanağımdan süzülen denize
Ben bu şehre yüreğimi içirmedim

Göklerden hicran yağdı, İstanbul’lu bir geceydi
Yere düşen her damlanın yüreğinde sen vardın
İsmin dudaklarımda idamlık bilmeceydi
Yalansa kahrolayım, sen İstanbul kokardın
.............

Gözlerimden dökülen yaş denizi ıslatıyor
Sevda kilim, hasret nakış, gönül derdi dokuyor
Çatlayası deli yürek ’sen sen’ diye atıyor
Oy gece gözlüm oy, İstanbul SENİ kokuyor

Serdar Tuncer
Share
Gülersin, gülersin....Ve ağlarsın ardından. Bu, böyle...Lâkin...
Gülmede de, ağlamada da bir ümit saklıyorum içimde. Bu ümidin de son nefese kadar orada kalmasını ümit ediyorum.
Ümit o ki; hiçbir çile ve zorluk ruhu yıpratmasın. Bedeni yıpratabilir.Yorgun düşülür. Derman kalmaz. Düşünemez hâle gelir insan.Velâkin.. Ruhu sıkı tutmalı ki, düşmesin! Mühim olan o çünkü... Beden ne de olsa düşecek toprağa. Bir yaprak gibi düşecek. Bir kıvılcım gibi sönecek. Amma...
Sıkı tut ki ruhunu, düşmesin!..

R.Nazik Kaya
Share
Rızkını arayan bir sinek dolaşıp dururken bir köşede duran bal küpünü gördü. Balın arzusuyla gönlü elinden gitti. Coştu, köpürdü, feryada başladı; 'Nerede bir er ki' dedi, 'Benden bir arpa alsın da o küpe atılmamı sağlasın. Vuslat böyle meyve verir mi bir daha? Baldan daha iyi ne var ki dünyada?'Birisi sineğin muradını yerine getirdi. Küpün ağzını açtı, sinek de aralıktan içeri süzülüverdi. Fakat bana konmasıyla yapışması bir oldu. Kurtulmak istedikçe daha çok yapıştı sinek, sıçramaya çalıştıkça daha fazla daldı. Feryat etti:
"Beni bu bal kahretti, zehirden beter oldu. Demin bir arpa verdim, şimdi iki arpa vereceğim. Yeter ki birisi çıksın da beni şu beladan kurtarsın."

Bu vadiye aklı başında olan erden başkası girmemeli. Giren de bir an bile aylak durmamalı.

Ey gaflet içindeki gönül, kalk! Bu aşılması güç vadiyi aş. Uç, kol kanat aç, candan gönülden alakanı kes. Çünkü bu yola canla, gönülle giren gafildir. Sen de gafil olma! Canını yola saç, gönlünü feda et. Yoksa istisna ile işi değiştirirler.

Gökhan Özcan (Mantık'ut-Tayr/Ferîdüddîn-i Attâr)

Share
Bende siklet, sende letafet…
Allah’ım affet!
Lâtiften af bekler kesafet…
Allah’ım affet!
Etten ve kemikten kıyafet…
Allah’ım affet!
Şanındır fakire ziyafet…
Allah’ım affet!
Âcize imdadın şerafet…
Allah’ım affet!
Sen mutlaksın, bense izafet...
Allah’ım affet!
Ey kudret, ey rahmet, ey re’fet...
Allah’ım affet!
Necip Fazıl Kısakürek
Share
...........

Yaratılmışların en güzeli karşısında,ruhum kadar bedenim,kalbim kadar kalbimden çıkıp da bütün bedenimi deveran eden kanım ve damarlarım,ve bütün zerrelerim akıyorsa sana, ben de dünyanın en mücrim masumu değil miyim?

Çünkü, dedi Züleyha, güzelliğin bir derin kuyu senin. Bir düşenin kurtuluşu kolay olmaz. Ne mutlu kalbine sen düşene,ve ne mutlu senin kalbine düşene.Tufandan kurtulmak için kendi derinliğine akan bir ırmak gibi; akmasam sana ölürdüm Yusuf, aktım, yine öldüm. Kendi ölümümün şeklini seçmem özgürlüğümse susarak ölmeyi değil,söyleyerek ölmeyi seçtim. Tortulanarak ve bulanarak değil,taşarak ve coşarak ölmeyi istedim. Hükmümün Yusuf olduğu yerde ölümlü olduğumu bildim.Ve yine dirilecek olmamın emniyetiyle ölümlü oluşumu çok sevdim.

Yusuf,dedi Züleyha, bütün bir hayat, kınanma, horlanma, yitirme,her şey kalbimin üzerinden geçecek ve ben kalbimin altında kalacağım. Bana dair ve bana rağmen var olan bir dünyada büyüklüğü,yitirdiklerinin çokluğuyla ölçülen bir Züleyha kalbi olacağım. Senin zindan karanlığın benim özgür aydınlığıma denk düşecek, o kadar ki karanlık olacağım Sancıyla elimi attığım fundalıklar mavi çiçeklere dönüşmedi henüz, ama aslolan kalp olacak ve hayatı sonradan bulacağım.

Yusuf,dedi Züleyha, aşk zorlu bir sınav,ben bu sınavı en baştan ve gönüllü mü kaybettim?

Hayır işte! Yitirmiş görünsem de kazancımsın sen benim. Ve şer gibi görünsem de göreceksin,yitirdiğin ne varsa benim sana açtığım kuyuda,hayrın olacağım sonunda.

Yusuf,dedi Züleyha, sana, gel kaderim ol, demem. O kadar ki, güldeki sevda, çöldeki ateş, denizdeki su kadar kadersin bana. Bak alnına, iki kaşının ortasına. Orada benim mührüm var. Alnımın yazısı olduğun kadar, alnına da yazıyım.

Değil mi ki sen Yusuf güzelisin, gömleğin çoktan yırtık senin. Ve değil mi ki ben tecelli etmesem eksik kalır sana dair kader. "Senin kaderin benim tecellim.", kaderimde zindan varsa, Yusufluğum su götürmez benim.

Nazan Bekiroğlu
Share
Genç yaşta içkiye müptela olmuştu. Bir gün, yolda sarhoş bir halde giderken, üstünde Besmele yazılı bir kağıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öptü, çamurlarını silip, temizledikten sonra, güzel kokular sürüp, evinde duvara astı.Gece âlim bir zat bir rüya gördü. Rüyada, "Git, Bişr’e söyle! (O bizim ismimizi temizledi Biz de onun kalbini temizleriz. O bizim ismimizi büyük tutup yükseğe astı, Biz de onun ismini büyük yapıp, yüksek kullarımın arasına katarız. O bizim ismimize güzel kokular sürdü, Biz de onun şahsını hidayetini kıyamete kadar müslümanlar için güzel kokular saçan yıldız yaptık" denildi.
Bu rüya, üç defa tekrar etti. Rüya gören zat, sabah olunca, Bişr-i Hâfi’yi arayıp meyhanede buldu.
Bişr, gelen zâta dedi ki:

- Benimle sizin ne işiniz olabilir? Benden ne istiyorsunuz?
- Senin için önemli bir haberim var.
- Kimden bahsedeceksin?
- Allahü teâlâdan…
Bunu duyan Bişr, ağlamaya başladı ve sordu:
- Hâlim malum. Bana şiddetli azap mı yapacak? O zat, rüyayı anlattı. Bişr arkadaşlarına dönüp şöyle söyledi:
- Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremeyeceksiniz. O zatın yanında hemen tevbe etti. Bu anda ayağında ayakkabı bulunmadığı için, başka zaman da hiç ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara, "Söz verdiğim zaman yalınayaktım, şimdi giymeye haya ederim" derdi. Ayakkabı giymediği için kendisine ”Hâfi” (yalınayak) denilmiştir.
Share
Câm-ı safâ gerekmez dünyâ-yı dûn elinden.
Merdâneler şikârı almaz zebûn elinden.

(Nasıl ki mert kişiler,zavallıların elinden avlarını almazlarsa, bize de, bu aşağılık dünyanın elinden mutluluk kadehini almak gerekmez.)

-Nev'î-
Share
Gönlü hoş etmeye endeksliyse sevginiz, yok demektir !

"abherî"
Share
Sabretmek
öylece durup beklemek değil,
ileri görüşlü olmak demektir.
Sabır nedir?
Dikene bakıp gülü,
geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.
Ve bilirler ki gökteki ayın
hilal’den dolunaya varması için zaman gerekir.


Tebrizli Şems
Share
Bahariye Mevlevîhanesi şeyhi Fahreddin Dede müridleriyle Topkapı Sarayı'nı geziyormuş. Hazine Dairesi'nde yapraklan zebercetten ve taneleri pırlantadan bir üzüm salkımı görmüşler. Arasında da som altından bir küçük ney bulunuyormuş. Dede dayanamayıp nükteyi yapıştırmış:

- Gördünüz mü erenler, çalınacak neyi?!..
Share
Uzun boylu, ay yüzlü bir kız vardı kasabanın birinde. Onun sevgisiyle herkes yolunu yitirmişti. İşi gücü dilberlikti, bez yıkarken saçlarını çözer, eteğini beline toplar âşıklarının gönüllerine ateş çalardı.
Kemale ermiş, yaşını başını almış bir adam da Âşık oldu ona ve tez vakitte kemalini yitirdi, tecrübeli aklı deliliğe yaklaştı, yüzünün aşkıyla beli iki kat olup gönlü bela zinciriyle bir girdapta kaldı. Sonunda dayanamadı, kendini ona vakfetti, her işi onun için, her şeyi onun adına yapmaya başladı. Ücretle iş yapsa kazancını ona sunar, eline altın geçse gider o gümüş bedenliye verirdi. Bir gün genç kız kendisine dedi ki:
-Yanışın her an biraz daha artmada, ama aşkta masraf ziyade gerek, sendeki sermaye yalnızca aşk olursa mutfak boş kalır, daha fazlaya gücün yetmezse geç bu sevdadan, davul dengi dengine demişler…
-Sevgili, dedi âşık, bedeninde bir avuç ilikten, bir parça deriden başka bir şey kalmadı yolunda harcayacak. Bari beni sat da elde ettiğinle bir müddet daha hoş ol.
Genç kız âşığını derhal Mısır’a götürdü, orada bir kürsü kurmuşlar, âdet etmişler, satıcı kürsüye oturur, kölesi ayakta durup müşteri beklerdi. Bir müddet beklediler. Adam hiç üzüntü göstermiyor, hiç boynunu bükmüyor, hatta müşteri çıktığı vakit baş gösterecek ayrılığı da aklına getirmiyordu. Bir adam gelip genç kıza sordu:
- Şu ayakta bekleyen ihtiyar senin kulun mu?
- Evet , benim kulumdur!..
O sırada ihtiyar düşüp bayıldı. Adam pazarlık ile onu satın aldı ve kendine geldiğinde şehrin dışında bir mezarlığa götürdü. Meğer o adamın babası ölmüş, o da babasının ruhu için bir köle azat etmeyi ahdetmiş, ihtiyarı satın alması bundanmış. Mezarın başında zavallı ihtiyarı azat edip cebini de altınla doldurduktan sonra gönlünü şad etmek için dedi ki:
-Diliyorsan ey ihtiyar, Mısır’da kal, malın eksilmez, seni gözetirim.
-Dilersen de var git, çünkü artık hürsün, kendi kendinin sultanısın.
İhtiyar teşekkür ederek genç kızın ardınca koşup yetişti ve altınları avucuna sayıp gönlünü alana yine gönlünü teslim etti. Dünyayı onun yüzünde apaydın görüyordu ve dedi ki,
-A sevgili! Şu gönül, senin için satılmaktan aldığı lezzeti bugüne dek hiçbir şeyden almadı. Hele "benim kulumdur!" dediğin andaki saadetim,sanmam ki başka bir kimsede olsun!.. Haydi yine beni pazara götürüp mezada ko!.

Aşkname-İskender Pala
Share
Ey isteyenlere cevap veren ve dua dua yalvaranların dualarını kabul buyuran Yüceler Yücesi Rab!

Sen her şeye gücü yeten, her istediğini gerçekleştiren ve yakarışlara mukabelede bulunmak şanına çok yakışan yegane Zat'sın; ne olur, bizim dualarımıza da icabet eyle ve gelebilecek bütün tehlikelerden ve Sen'in azabına uğramaktan; aynı zamanda bunların hasıl edeceği korku, gam ve kederden de sıyanet buyur! (Amin)
Share
Sen hiç elma çiçeği kokladın mı doyasıya?
Güneşe sor öyleyse sen elma çiçeğini
Bir seher vakti dokunmuş taç yaprağına
Sonra… Sonra, gerisi malum
Her sabah gelir olmuş elma bahçelerine
Gün doğmadan geldiği bile olurmuş
Yaz-kış demez gelir
Ben de bilirim…
Sen hiç elma çiçeği kokladın mı doyasıya?
Güneşe sor öyleyse sen elma çiçeğini
Hele bahar gelirken
Az mı yalvarıyor sanıyorsun
Katrancık’ın tepesindeki son karlara
Geri versin diye baharını
Sıcaklığını ve de sevgisini…
Alınca da doğru bahçelere koşar
Onun için kar tutmaz bizim ova
Gelir, geçer…

Sen hiç elma çiçeği kokladın mı doyasıya?
Güneşe sor öyleyse sen elma çiçeğini
Nasılda sarılırlar birbirlerine bahar gelince
Binlerce tomurcukları olur
Bembeyaz… Delicesine severler birbirlerini
Elma çiçeği de güneşe aşıktır
Akşam olup ta güneş gidince
Kokmaz artık geceleri elma çiçeği
Belki de içini çeker gizliden kokusunu…

Saklar sabahlara kadar
Umutla güneşi bekler
Ve…

Sahi sen hiç elma çiçeği kokladın mı doyasıya?
Koklamadıysan bilemezsin ki…

Niyazi Özbek
Share
Gönül ne gök, ne elâ, ne lâciverd arıyor
Ah bu gönül, bu gönül kendine derd arıyor

Nef’i

Share
Bir gün bir çocuğa sormuştum, deniz neden tuzludur diye.
Babası uzun bir sefere çıkmıştı. Çocuk hemencecik cevap verdi:
Deniz tuzludur, çünkü denizciler durmadan ağlarlar!
Neden denizciler böyle çok ağlar ki!
Çünkü, dedi, yolculukları bitmez… Onun için mendillerini hep direklere asıp kuruturlar!
Gene sordum: Ya niçin insanlar üzgün olunca ağlarlar?

Çünkü, dedi, daha duru görebilelim diye gözlerin camını ara sıra yıkamak gerek!

August STRINDBERG, Düş Oyunu
Share
"Tahir olmak ta ayıp değil Zühre olmakta ...

Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil
Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte,

yani yürekte..."

Nazım Hikmet Ran
Share
F. W. Forester diyor ki;
"Anlaşılmak çok az in­sana nasip olan bir lükstür. BİZ BU DÜN­YAYA ANLAŞILMAK İÇİN DEĞİL, ANLAMAK İÇİN GELDİK. Anlaşılmamanın üzüntüsünü duyacağımıza, bütün gücümüzle başkalarını anlamaya çalışırsak hayat daha da güzelleşecektir."
Share

Gülü vurmuşlar Gül Sokağı'nda, Uzanmış üç adım yatıyordu gül...

Bir adam usulca bir uçuruma, "Sevi için" deyip atıyordu gül...

Ve bir kız kanatıp hüznü boyuna, Hepten sevgisizlere satıyordu gül...

Gülü vurmuşlar Gül Sokağı'nda, Uzanmış üç adım yatıyordu gül...

Bülent ÖZCAN

Share
Share