Hep perde gördüğünden şikâyet etme. Ya perdeyi de göremeseydin? Perdeyi göremeyen, bütün gölgeleri gerçek sanıyor. Oyunu buna göre kuruyor, buna göre oynuyor. Beni ben yapan ne varsa, O'nunla aramda perde. Kuşku yok ki görmeyi sağlayan, acı. Perdeleri kaldıran o. Bu kapıdan sonra ne başlıyor ki ömrünü onun önünde muztarib bir ruh gibi dolaşmakla geçiriyorsun? Her şeyin gelip geçici olduğu bu kadar zahirken insan nasıl olup da bu kadar çok acı çekebiliyor? Ne kadar çok acı, ne kadar çok sevinç. Yâ Rabbi, bana daha büyük bir kalp ver. Toprağa aidim ama kalbim gökte. Üstelik aklım su gibi akıyor. Arada kaldım ben. Ufuktan ufka fark var. Ne kadar yüksekten bakarsan gördüğün o kadar ilerisi. ·Hayat rüya ama uyanıklığı da o rüya belirliyor. Ben tanıklık etmesem bu rüyayı gördüğümü kim bilecek? Rüyaya tanıklık etmenin yolu uyanmak. Uyanmak ama unutmamak. Ümit, suretten bunalan ruh için asl'ın ta kendisi. Ümit olmadan yaşanmaması bu yüzden. Öldükten sonra nasıl dirileceğimi merak edip duruyorum. Aslında şimdi de diriltilmiş bir ölü değil miyim ben? Ölümü mucize zannederdim ben de ölümlüymüşüm, öğrendim. Zavallı insan. Muhteşem insan. Ölünce seni bir sürpriz bekliyor. Şimdi bizim için çok karmaşık görünen bütün bu meseleler. Perdeler aradan kaldırılıp da ışık en ince ayrıntıyı bile aydınlattığı zaman. Diyeceğiz ki, "Aa ne kadar kolaymış!" Sır zannettiğim, ne kadar da ortada aslında. Batıl olandan sakınmak bazen sadece onu bilmekle mümkün. Muhaddisler, tek bir hadisin sıhhatinden emniyet uğruna yüzlerce uydurma hadisi bilmek mecburiyetinde. "Akıl bütün müşkil kapılarının anahtarıdır", diyor İzzet Molla. Ama bazen de o kapıları kapar ve bir daha açmaz. Ya da anahtar kilide uymaz. Veyahut da külliyyen kaybolur, kapı kapalı kalır. Öyle işler var ki yarına bırakılmış, bugün için bile geç. Farzı, muhal olmaktan çıkaran yegâne: Cesaret. Varlığını bilmediklerimin yittiğini nereden bileceğim? İnsan seyahattedir. Yolu yolculuğu onu umulmadık yerlerden geçirir. Ama içindeki safiyet yok olmaz sadece örtülür, perdelenir. Her şey bir şey içindir. Daha doğrusu o bir şeyde tecelli eden her şey içindir. Vakit bin ân'la girer. Bir ân'la biter. Niyet olmayınca vakit de geçip gidiyor. İftar saatinde Cennet'ten koku var. O kadar kuvvetli ki sirayet ediyor. Âdem'e öğretilen kelimeler sınırsız değil ve bir bir görünür kılınıyor. Bir şeyi, hak edenden esirgemek kadar hak etmeyene vermek de haksızlık. Çile kimini peygamber kılar kimini Ebu Cehil. Bilincin insanı ne zaman terk edeceği belli olmaz hiç. Öyleyse bilinçaltını temiz tutmak lâzım. Ebubekr'in "Sıddiyk" olması Peygamber'in istikametinden. Aşkın başlangıcı değilse de devamı, sebebe binaen. Nazan Bekiroğlu/zaman.com.tr |
7.8.11 |
vakt-i nesir
|
4
yorum
Nazan hoca her cümlesi iki kez okunacak güzellikte ve idrak etmesi zordur. Okumamıştım bu yazısını paylaştığınız için teşekkürler
YanıtlaSilSize katılıyorum, zor idrak edilse de kitaplarını, yazılarını okumak apayrı bir zevk...
YanıtlaSilBu yazısı da pazar günleri yayımlanan zaman gazetesindeki dünkü köşe yazısı. Yorumladığınız için, teşekkür ederim... Muhabbetle...
EyvAllah ablam; manidar ve tekrar tekrar okunmaya deger bir paylasim... Yazarimizin da yüregine, kalemine saglik.
YanıtlaSilSelam ve dua ile...
@ahter
YanıtlaSilSağolasın kardeşim, beğenmene sevindim.
Muhabbetle...