Mecnun Leyla’sının köyüne gitmek için, dişi bir deveye bindi. Bir süre yol aldı. Mecnun’un tek derdi, bir an önce Leyla’sına kavuşmaktı. Dişi deve ise, geride bıraktığı yavrusunu düşünmekteydi ve onun tek derdi ise, geriye dönmekti.
Mecnun bir an dalıp gitse, elinden yuları gevşetse, deve bunu hisseder ve geriye döner geldikleri köye yani yavrusunun olduğu yere doğru giderdi.
Mecnun kendine gelip baktığında, bulundukları yerden çok daha geriye gittiklerini farkediyordu.
Bu yolculuk iki-üç gün böyle sürdü. Mecnun yıllardır yollardaymış gibi şaşırmış kalmıştı.
Baktı ki bu yol böyle bitmeyecek, deveden indi ve:
“Ey deve!” dedi. “İkimiz de aşığız. Fakat, aşklarımız birbirine zıt, birbirine aykırı! Demek ki biz, birbirimizle yol arkadaşlığı yapmaya uygun değiliz.
Senin sevgin de, yuların da bana uymuyor. O halde en iyisi ayrılalım!” diyerek deveyi bıraktı.
Bu hîkayede geçen ‘Mecnun’ insan ruhunu temsil ediyor. Ve ruh, Ezelî bir Sevgiliye yani Rabbine muhtaç ve müştaktır. ‘Deve’ ise, nefistir. Maddî arzuların sembolüdür. O da, yavruları olan heveslerin ardında koşmaktadır...
2.10.10 |
vakt-i ibret
|
2
yorum
Rabbim ruhumuzu cesedimize, kalbimizi nefsimize, aklımızı midemize hakim eylesin...
YanıtlaSilNe hoş bir dua, yürekten bir 'amin' diyeyim bende..
YanıtlaSilTeşekkürler dualı yorumunuz için...