"düşün, düşün ki düşün gelişsin"


Ne kadar çok gürültü var değil mi?
Araba kornaları, seyyar satıcı bağırışları, telefonla konuşup çevresindekileri unutan öylesine kimseler ve en çok gürültüye sahip olan içimiz.
Çok kalabalığız anlayacağınız. Gürültü bizi her mevsim kuşatan bir iklim olarak iç cebimizde. Nereye gitsek bulunduğumuz yere özgü bir ses.
Kimisi koro halinde kimisi solo, ama hep var.
Öyle bir hâl oldu ki; sessiz duran, kendi halinde bir duruşa sahip olan insanlara hemen usulca sokulup “neyin var?” sorusunu soruyoruz sıkıca.
Eğer susuyorsa ve kendi halineyse bir sorunu olmalı bizce. Konuşmak bir anlam ve kendini ifade etme gücü olarak kabul görmüşken, susmak acınası bir ruh hali!
Çok konuşanı neşeli, susanı kederli bulur çoğumuz.
Oysa susmak,  bize dayatılan çağın gürültüsü karşısında bir erdem. Engin denizlerin, dalgasını içinde yaşayan okyanusların en anlamlı ruh hali.  Ama genel kanı “İnsan konuşan bir varlıktır” “İnsanlar konuşarak anlaşırlar.” Peki, bunca anlaşmazlıklar, anlaşılmazlıklar neden? Çok sustuğumuzdan mı!?
Kalabalıkların bir arada yaptığı konuşmalardan gürültü, kimin ne dediği belirsiz sesler hâsıl olurken bir araya gelmiş ve beraber susmayı başarmış çoğunluklarda hep seslendirilemeyen bir iç huzur, fikirlerde olgunlaşma ve tefekkür oluşur. Düşünmeden ardı arkasına dizilen kelimeler yerini anlam bulan susmalara bırakır.
İnsanlar konuşarak değil, birlikte susmayı başararak anlaşabilirler. Susmak bir anlaşma, kelimelerin gücünün yetmeyeceği anlatım ve beraberce yapılabildiğinde en güzel eylemdir. Birlikte konuşabileceğin bir yığın insan varken etrafında, beraber gönül inşirahı ile susabileceğin insan sayısı oldukça azdır. Bu yüzden susmak, sade, zarif ve azdır.
Bazen susmak en ağır cevaptır. Aklımıza, bedenimize ve yüreğimize tüm şiddetiyle değen kalabalık cümlelere sıkıca sunduğumuz sükût, en okkalı cevaptan daha etkilidir.
İster bireye isterse bizleri bir araya toplamış muktedirlere, onların yüreğimize basıp çıkaracağımız sesten alacakları zevke ciddi bir darbedir de.
“Ne dedi?” sorusuna “ sadece sustu” cevabını alan hiçbir sorgucu, bu cevabın altından kalkamaz. Konuşmak, bir kelimeyle ifade edilirken, sade bir suskunluğun anlamı kendi boyutunu, niyetini aşan anlamları da ifade edebilme gücüne sahip olur. Muhatabın beklediği kelimelere verilen suskunluk, bol acabalı cevap olarak kayıtlara geçecektir.
Bir sussak, susmayı bir öğrenebilsek en anlamsız gürültüler bile bu susmanın şiddetinden kelimelerinin anlamını yitirecektir.
Meryem’ce bir sukut, üzerimize çöreklenen ağırlıklardan, yükünü kaldıramadığımız yaşam tarzlarından, cevabını veremediğimiz ağrılardan kurtarıp, bizlere yapraklarını her sonbaharda döken bir çınar ağacı rahatlığı kazandırıp gelen baharla yeniden yapraklarını açacak güç katacaktır.
Ve susmak bir mağlubiyet, bir yenilgi, bir vazgeçiş değil bilakis sıkı durmak, bitmemek, teslim olmamak ve şiddetinden kelimelerin hükmen mağlup olduğu bir derviş hüneridir.
Mecnun, içindeki kopuk ve kurulamayan cümlelerine mağlup olup dışarı atarak mecnun olurken Leyla en güzel sustuğun için Leyla’dır.
“Susarak özlemek, susarak beklemek, susarak sevmek” yerlere dökülüp, bedeni yara bere içinde kalmış birçok kelimelerden daha temizdir.           
Bu yüzden çok konuşmak çok yük getirirken çok susmak çok yük götürür.
Mağara yarenlerinin uzun suskunluğuna ortak olan bir kıtmir, özenilen ve unutulmayan bir sükût ortağı olarak unutulmazken, kalabalık gürültülerin sahipleri artık bir nokta kadar bile yer işgal etmezler.
Bazen de kalabalık yerlerimizin gürültüsünden hiçbir ses duymayan yüreğimize İlahi bir yardım eli dokunur usulca:
Yusuf 86:  “Ben kederimi ve hüznümü yalnızca Allah'a arz ederim”
Bu, bütün alengirli laflara, afişe edilmiş serzenişlere, çok gürültülü bağrışmalara bir sus eli değişidir.
Sözün yorduğu ve aleyhinde şahitliğe tutuştuğu zamana bir dur ihtarı, sıkıca giyilmesi gerek bir iç kuşağı, insanı baştan çıkaran parıldayan vitrinlere onurlu bir sükût duruşu,
çok kelimenin hamalı olmaktansa tavsiye edilen bir derviş hüneridir.Gavs-ı Hizani hazretlerinin mekânında bulunan bir kişi hazrete “Keşke şeyh bize biraz sohbet etse” der
Bunun üzerine Gavs-ı Hizani hazretleri şöyle buyurur “Bizim sükûtumuzdan fayda görmeyen, konuşmamızdan da göremez!”

Evet, susmak yazılamaz da, en güzel susarak anlatılır.

Mehmet Deveci
Share

15 yorum:

  1. Sukunet insanin en nefis elbisesidir..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet çok doğru lâkin ara sıra çıkarıp bir kuru temizleme yapsak diyorum ya da yıkasak, tenime yapışıp kaldı benim elbise :))

      Sil
  2. Bazı durumlarda sükuneti tercih ettiğinizde ki ben bunu çok yaparım; küstüğünüzü zannediyorlar. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet evet bende çok yaparım bunu ve yanlış algılanmamıza yol açıyor malesef bu durum..

      Sil
  3. Resim muhteşem çok beğendim..
    Bu sayfaya gelince dinleniyorum, bir sığınak buldum gibi geliyor..Hele o kulağa dolan ney nameleri..
    Susmak, sessizlik,sukut,sekinet...
    Hepsi farklıdır belki lakin yol üzerinde "dur dinle" taşları galiba.
    Selam ile..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne hoş sözler sarf etmişsiniz, müteşekkirim efendim. Size böyle his verebiliyorsa blog ne mutlu bana..
      İade-i selam ve sevgi ile..

      Sil
  4. s.a nasılsınız ahberi hanım umarım tanımışsınızdır beni yazdıklarınıza hayranım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aleyküm selam efendim, elbette hatırladım sizi :)
      Beğeniniz için müteşekkirim..
      Selam ile..

      Sil
  5. Özlettiniz yazılarınız ahberi hanım eskisi gibi aktif göremiyorum sizi blogda

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısınız malesef ki, durgun, kendi kabuğuna çekilmiş bir haldeyim uzun süredir..

      Sil
  6. Artık çıkma zamanı gelmedimi kabuğunuzdan yaz geldi çiçekler bile çiçek açtı siz hala kabugunuzdan çıkmadınız :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru söylüyorsunuz da, kendim de bir çiçek olduğum halde açamadığımdan mı, yoksa vaktinden önce koparıldığımdan mı, ya da mevsimimi mi bulamadığımdan mı nedir bir türlü kendim olamıyorum :)

      Sil
  7. bence ne ne çiçek oluşunuzdan ne vaktinden önce koparılışınızdan kaynaklı değil sadece medeni cesaret gerek kardelen misali :) ayrıcaa burada yayınladıklarınızı bana e posta olarak gönderme şansınız varmı mikail.yildirim@hotmail.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kardelen kardelenliğini yapsın, bende benliğimi :)
      Bu arada buradaki paylaşımları size mail olarak atmak oldukça zamanımı alır, affınıza sığınarak bu isteğinizi reddedeceğim, zira bu sıralar 24 saat bile yetmemekte bana :)

      Sil
  8. S.a bence sende sendeliğini yapta unuttugun dostlarını bir ara ahberi :)

    YanıtlaSil