Taze bahar... Hem taze hem bahar! Hangi dalına tutunayım!
Unutayım kışları gayrı; duydum ya sevincini kuşların! En taze kokular, en taze, doku(nuş)lar... İpekten selamı var sana; sana ha, sana! Kim söyler bu selamı kime söyler; biliyorsun! Biliyor musun bu selamın her an olduğunu! Hani bir selam aldığında sevinirsin ya... Bir de düşünsene selamsızlığın olmadığı bu âlemi!
Bakışlarına biraz daha mânâ lütfen! Her an/da sana taze baharlar sunuluyor! Çok fazla yorgunusun; gaflet yorgunu! Tefekkürün kollarına atsana kendini! Eve dön, eve! (Bak, bu roman adı da olur: "Eve Dön!") Romanlar, "aramak" değil mi! ... sokağında arayan sensin; aranan sen! Kendini aramaktan başka işin mi var ? Varsa söyle! Kendini bulmaktan başka bir "şey" mi arıyorsun ki kendini bile ve-ri-yor-sun (bazen/çok zaman bile bile) bir nice eften püftenliğe... Şarkıların aradığı/arandığı/şakıdığı sensin! Gözyaşların tellere düşüp beste/nota oluyorsa ne için dersin? Şiirlerin kafiyesini geç; ama Safi'si, Safiye'si sensin. "Âşık-ı sadık menem;/Mecnun'un ancak adı var." derken aradığı kendi işte! Kimi arayacak ki... Kendini, hangi adreste oturduğunu bulmalı ki önce; sonrası? Sonrası kolay artık. Resimler seni çizer arkadaş! O içindeki Çin Seddi'ni aşıp da sana ulaşmayı dener renklerin açığı/koyusu... Sen her an taze baharsın. Soldurma kendini. Dalların, çiçeksiz, meyvesiz olmasın. Sana "insan" deniyor. Pahalı bir kimliğin var. Adın akşam sabah: Taze Bahar.
Kışlar dondurabilir mi seni, sonbaharlar soldurabilir mi!
Bir yaz da kavrulacak mısın? Sonsuz Sultan'ın sana duası var.
Taze baharlığını Nemrutlar yakmasın diye...
Susuz kalmayasın, Firavunların yalanları, yılanları seni yutmasın diye...
Ali Hakkoymaz
5.4.10 |
vakt-i nesir
|
0
yorum
0 yorum: