Dünyanın küçülüp bir köy hükmüne geldiği, Allah’ın ihsanı olarak teknolojinin gelişip uzakların yakın olduğu, bir kimsenin oturduğu yerden başka yerlerdeki işleri yapıp denetleyebildiği zamanın insanları yani bizler, artık biliyoruz ki, gözümüze sınırsız dediğimiz kâinat, Allah’ın kudretine küçüktür. Allah’ın rahmeti, her tarafı kuşatıcıdır. Kainat ve içindekilerin sahibi, Allah’tır. Güneşi kendine musahhar edemeyen insan, rızkını kendisi kazanıyor değildir. Yani elmayı ağacın dalına insan asmadığı gibi, başka hiçbir sebep de buna muktedir olamaz demektir. Kimse nerede doğacağına, hangi ana babanın çocuğu olacağına, rengine ve şekline kendisi karar verememektedir.
Elhasıl, Allah’ın sahip ve hükümran olduğu şu dünya ve hayatında, bütün gayret Allah’ı tanımak ve O’na ibadet etmek olması gerekirken, bizlere ne oluyor ki nefsimizin kavgasına tutuşmuşuz? Her şeyi geride bırakıp gidecekken, neden -sahip olmaklık uğruna- ebedi düşmanlıklar peşindeyiz? Allah’ın hükümranlığında kullar olmak lazım gelirken, neden kula kulluk kavgaları içindeyiz?
Farkında mıyız? Ölüm var!
Farkında mıyız? Allah var!
Farkında mıyız? Ölümden sonra yepyeni ve daimi bir hayat var!
Metin Said SERDENGEÇTİ
31.3.10 |
vakt-i nesir
|
0
yorum
0 yorum: