Yıl 2000, Gemlik Adliyesi'nde boşanma davam sürüyor.
Karşı tarafın avukatı bir tomar kağıdı hakime uzatırken:
-Önceki delillerimize eklenmesini telep ediyorum, görüleceği gibi bu şiirler aşk şiirleri ve davalının müvekkilimi aldattığının bir kanıtıdır.
Şiirlerin, müvekkilime yazılmadığı, başka kadınlara yazıldığı ortada.
Hatta bazı şiirlerin ilk harfleri okunduğunda kime yazıldığı açıkca belli oluyor.
Hakim dosya kağıtlarına şöyle bir göz atıyor ve bana dönüyor.
-Aşk şiirleri yazmışsınız, ne diyorsunuz? diyor.Şaşkınlığı atmaya çalışıyorum.
-Efendim ben şiirle uğraşıyorum, doğrudur aşk şiirleri de yazıyorum ancak aşk şiirleri yazmak için aşık olmam gerekmiyor.
Öyle olsaydı cinayet romanı yazanların cani olması gerekirdi.
Orhan Veli'nin "Bütün güzel kadınlar aşk şiirlerini kendileri için yazdığımı sandı, oysa ben bu dizeleri can sıkıntısıyla yazdığımı biliyorum." şeklinde dizeleri olduğunu söylüyorum. Hakim:
-Tamam orasını anladım da bu şiirler kadınlara yazılmış diyor.
-Efendim bir erkeğe şiir yazmayı hiç düşünmedim.
Hakim içine düştüğü açmazı farkediyor ve konuyu değiştiriyor.
Delil diye sunulan,şiir denmeyecek basitlikteki akrostişlerin, parasız günlerimde 50 kuruş, bir lira karşılığında öğrencilerin, askerlerin siparişi üzerine yazıldığını, onların da bunları sevgililerine "Bak sana şiir yazdım." diye verdiklerini nasıl anlatabilirdim ki...
Emre Gümüşdoğan
15.2.09 |
vakt-i tenefüs
|
0
yorum
0 yorum: