"düşün, düşün ki düşün gelişsin"

bir ikindi oturması yarıda kalıyor gibi:
çünkü birazdan yemek taşacak, birazdan okuldan dönecek çocuklar
birden sis bastıracak ve diyeceksiniz: her şey buraya kadar, kapatıyoruz abiler

ford minibüste orhan dinleyerek gittiğim o ıssızlıkta düşündüm bunları
ve düşündüm: düşünebiliyorum, demek ki ölmeme daha var

herkes ölüme bir kez yaklaşmalı henüz hayattayken, en azından bir kez
ölüme: o eşsiz güzellikteki yalın şarkıya
bir belgesel çekiyor gibi değil hayır
kitaplardan okuyor, komşularından, analarından öğreniyor gibi değil
ucuna kadar kendi adımlarını kullanarak ve kurulayarak üstüne bulaşan yaşam lekelerini

yaşam lekeleri dediysem, hani süslü bir laf bulmak istediğim için sanmayın
ne o malum çevreleri severim ne o süslü lafları, eminim cahit koytak da sevmez
ve oksijenli su, tendürdiyot, kara merhem türünden şeylerle temizlenemediğinden

belki bolca dua, belki bolca yakarış, kimileyin bunlar da yetmez
yetmez çünkü arada pek çok şey vardır artık, pek çok modern nesne
sayıp dökmekle bitmeyecek kadar çok: televizyon dergileri, koltuk parlatıcıları
corn flakes, enis batur, ya da ne bileyim, daha pek çoğu

“hayat bu” diyordu şampiyonların kahvaltısını yazan adam, neydi adı, tebrikler bildiniz
durmadan birilerinin ölüm haberini veriyor ve “hayat bu” diyordu, inanın bana
işte umutsuzca anlatmaya çalışıyorum size bunu, bir an yaşamla tüm bağınız
başlamadıklarınız, yapamadıklarınız, bitiremedikleriniz,
yarım kalan kavgalarınız, okunuşuna bir türlü akıl erdiremediğiniz fransızca kelimeler,

almadığınız tüm kürt börekleri bile geride kalacak: hayatta
şimdi ben size “ben aslında bir kere öldüm, çok güzeldi” desem bunu denemezsiniz değil mi?

İsmail Kılıçarslan
Share

0 yorum: