"düşün, düşün ki düşün gelişsin"


Canımın içi. Kırk yıldır öpüp alnıma koyduğum. Vefalım. Nereden başlayayım senin güzelliğini anlatmaya. İstersen gel önce doğduğun yerlere, şu uzak ekin tarlalarına gidelim birlikte. Kuş seslerine ve yağmura uzanıp duran yeşil başakların tam mevsimidir. İkimiz de tırpanlardan, harman yerlerinden, taşları ağır değirmenlerden geçtik, ikimiz de değiştik. Bakalım, kendi özümüze doğru çıktığımız bu yolculuk neler öğretecek bize; nasıl ağırlanacağız? Belki yolda bir iyilik yapar, bin yılların ambarlarını da açarsın bana. Sümerli rahiplere adak verildiğin günlerden, Nil’in kıyılarındaki eski hasatlardan, hafızana sinmiş dibek seslerinden, kuraklık bastığında çektiğin acılardan, tam açlıktan ölmek üzereyken sana kavuşanların gözlerinden ve sevdiği adam için sofra kuran bir kadının içinden geçirirsin arkadaşını. Vaktimiz olursa, köylü kadınların hamur teknelerine, kasaba fırınlarının uzun küreklerine, küçük şehirlerdeki bakkalların ekmek dolaplarına da uğrarız. Bırakalım, gittiğimiz her yerde güzelliğin aklımızı çelsin…

Sen ki bana bir anne armağanısın. Bu huysuz nöbetçinin, kış günlerinde nasıl pişmeni beklediğini, tandırdan demir bir çengelle çıkarılıncaya kadar nasıl sabırsızlandığını bilemezsin. Sonraları ne zaman bir kış fırınının önünden geçsem, o ilk zemherilerden kalma tanıdık buğun aklımı çelmeye yetti. Pek çok kez içeri girmekten, tezgâhın önüne dikilmekten alamadım kendimi. Bir elimi yaktıysan öbür elim ne güne duruyordu! Sokakta, insanların arasında hiç çekinmeden bir yerlerini çimdikleyip durdum, sevgilim sendin. Sürekli bir kenarından büküp kopardım, yanımda kim varsa sıkılmadan ikram ettim ve sıcak bir ekmeğe hayır diyen mızmızları anlamakta güçlük çektim. Âdetimdi, ikramımı memnuniyetle kabul edenlerin bir anlık da olsa gözlerinin içine bakmaktan alamadım kendimi. Sadece mutluluk değildi aradığım. Sıcaklığını her kimle bölüşsem, artık ondan bir kötülük gelmeyeceğine inanıyordum çünkü. Bu âdetimi terk ettiğimi sanma; hâlâ senden daha güzel bir armağanım yoktur benim. Hâlâ sıcak bir ekmeğin aracılık ettiği merhabanın bereketiyle şenleniyor bu tekne… 
Biz yerimizde durmak nedir bilmeyiz. Bir kentten diğerine, bir ülkeden ötekine, bir semtten berideki semte sürekli adres değiştiririz. Sadece yerimizi mi? Âdetlerimizi de, arkadaşlıklarımızı da değiştiriyoruz durmadan. Yine de her nereye gidersek gidelim, hangi yabancı sofraya oturursak oturalım, orada gülümseyip duruyorsun yüzümüze. İnsan biraz düşününce anlıyor ki, seninle merhabalaştığımız hiçbir yer bize yabancı değil. İster bir kızın parmakları olsun, ister bir işçinin kirli avuçları, sana dokunan bütün elleri tanıyoruz. Kimi ilişkilerimizin ömrünü bile, bir ekmeği paylaşabildiğimiz günlerle hesaplıyoruz. Nankörlük ettiğimiz, her gün defalarda boğazımızdan geçtiğin halde seni görmezlikten geldiğimiz olmuyor değil. Darılma! Şu hoppa balçığımız eninde sonunda yine huzurunda çözüyor eğerini. Akşamları sen olmadan eve gidemiyor; dünyayı üzerine yaysak, sen yoksan sofranın aklını çelemiyoruz…

Ya biz Türklerin sana duyduğu şu sarsılmaz bağlılığa ne demeli! Daha bir akrabaya, bir büyüğe, bir misafire nasıl davranacağımızı öğrenmeden bir ekmeğe nasıl davranacağımız öğretiliyor bize. Yere bir kere düşmeye gör! Önce telaşla düştüğün yerden kaldırıyor, öpüp başımıza koyuyor, sonra da kuşların görebileceği bir yere iliştiriyoruz seni. Bu topraklarda kimse ekmeği ayaklarıyla çiğnemeye cesaret edemiyor. Kötülük bile, bir dalgının tabanlarına kurban gitmesin diye, garip bir incelikle eğilip korumaya alıyor seni. Kaç kez duymuşsundur koca koca adamların çocuk gibi “ekmek çarpsın” diye yemin verdiğini. Çünkü gerçekten de çarpılmaktan korkuyoruz! Sadece bunlar mı? Söyle, seni varlığının sınırı yapan kaç millet var şu yeryüzünde? Islatıp yiyeceğimiz bir kuru ekmeğimiz kalıncaya kadar, yoksulluğun bütün basamaklarına bahane bulabiliriz. Bizim kıyametimiz, eve ekmek götüremediğimiz gün başlıyor. 
Bu yüzden en mahrem utancımız sensin…

Ali Ayçil / Yenilgiden Dönerken
Share

6 yorum:

  1. Emegine saglik ablacigim. Cok güzel bir paylasimdi. Öyle akiciydi ki, son cümleleri okurken 'ne de cabuk bitti' dedim bir an...

    Ekmegin güzelligi bu kadar mi güzel anlatilir; yazacak söz bulamadim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağolasın canım kardeşim.. Bende aynı duygularla okuyup paylaşıvermiştim..
      Selam ile..

      Sil
  2. Ne kadar anlamlı ve güzel bir paylaşım.Nan-ı aziz için ne yazsak az..Su ve ekmeğin yerini dünya üzerindeki hiç bir nimet alamıyor bunca lükse rağmen.Bu bile görene ibret..
    O'nun aziz kıldığını kim zelil edebilir ki..
    Soframızdan ekmekde onu paylaşacak insanlarda eksik olmasın inşaallah..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısınız, Rabbim kadrini bilenlerden eylesin inşaAllah..
      Selam ve dua ile..

      Sil