"düşün, düşün ki düşün gelişsin"

Dudaklarımdan süzülen s/öz yaşlarını avutuyorum bana verdiğin son düş(üm)le.

Zincirlerinden feragat etmiş lâllerim (d)üşüyor sus kokulu haliçte(n). İçimde bir vaveyl kopuyor. İçi dışı kan kokulu kefen biçiyorum ömrüme. Ve gece oluyor, rüyalarımı benden ç/alana isyanlarım eşliğinde yakınıyorum. Rabbim diyorum bir bir tutukla dilimden kaçırdığım isyanları. Ve at yusuf’un zindanına…

Hidayet dileniyorum parsellenmiş cennetimden. Cennetimin içine cehennemler üşüşüyor. Bu kavurucu hasretin iniltileri bağrımda bir zambak, dokunsam kanıyor parmaklarım. Sussam setrediliyorum geceyle. Hiçliğe düşüyorum hiçliğin içinde…

Bir yok oluş senaryosu, varlığa adanış cürmüyle hesaplanıyorum. Bir yalnızlık saltanatı sürüyorum. "Yalnızlık tek kişilik saltanattır" deyip suspus oluyorum bir adım ötemdeki hengameye. Gökyüzüne kaldırıyorum başımı. Başımın üstündeki mavi yansıması, bir âyinenin umudu yansıtması…

İsmi ve cismi özgürlüğe mühürlü bir kaçkınım takvimlere çaldırdığım günlerin peşinde. Adının baş harflerini satarak yaşamı sürdürmeye çalışan bir alfabe yitiği… Tükenişlerimi bağışladığım geceye harf harf 'o'nu adıyorum. Kaybettiği harfleri heybeme yüklenip menzile kadar sahipleniyorum. Dilimi tutukluyorum bir kelâm daha etmemeye.

Ve gece iniyor gözlerime, en kimsesiz yerimden vuruyor beni. Düşlerim hoyrat bir rüzgârın esine kapılıp gidiyor…

Hadi kalk gidelim hüznüm, bir kuru ekmekle ömre mahpus payı verildi. Ve işte eylülde geldi...
Bir kelâm öteye geçme vakti, bir mutluluk öteye göçme vakti.
Vakit aşka hicret vakti...
S/al hüznü eylülün elinden.

Ezel ŞEN
Share

0 yorum: