"düşün, düşün ki düşün gelişsin"

Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:
Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi
-Güzel koku
-Helal kadın
-Gözüm nuru namaz
Hz Ebu Bekir -radıyalluhu anh- :
Bana da dünyadan üç şey sevdirildi ya Rasulallah
-Senin yüzüne bakmak
-Kızımın Resulallah’ın zevcesi olması
-Senin yolunda mal harcetmek
Hz Ömer -radıyalluhu anh- :
Dünyadan bana da üç şey sevdirildi :
-İyilikle emretmek
-Kötülükten nehyetmek
-Eski kaftan giymek
Hz Osman -radıyalluhu anh- :
Bana da dünyadan üç şey sevimli oldu:
-Aç doyurmak
-Kur’an okumak
-Çıplak giydirmek
Hz Ali -radıyalluhu anh- :
Ben de dünyadan üç şeyi sevdim:
-Misafire hizmet etmek
-Yaz gününde oruç tutmak
-Düşmana kılıç vurmak
İbn Abbas -radıyalluhu anh- :
Bana da dünyadan üç şey sevdirildi :
-Mahlukattan uzlet
-Allah ile ünsiyet
-Allah’a tevbekar olmak
Hz Hasan -radıyalluhu anh- :
Bana da dünyadan üç şey sevimli oldu:
-Geceleri namaz kılmak
-Sözün doğrusunu söylemek
-Hastaları ziyaret etmek
Hz Hüseyin -radıyalluhu anh- :
Ben de dünyadan üç şeyi sevdim:
-Allah’a muhabbet
-Allah için fukaraya şefkat
-Allah yolunda şehadet
Hz Hamza -radıyalluhu anh- :
Dünyadan bana da üç şey sevdirildi :
-Ahd’e vefa
-Emaneti eda
-Cemaate devam
Hz Aişe -radıyalluhu anha- :
Dünyadan üç şeyi sevdim:
-Ana babaya ikram
-Helal kazanç
-Haramdan sakınmak
Hz Fatıma -radıyalluhu anha- :
Bana da dünyadan üç şey sevimli oldu:
-Yetimlere şefkat
-Komşuya ihsan
-Fakir ve zayıflara merhamet
Mikail -aleyhisselam- :
Ben de dünyadikilerden üç şeyi sevdim:
-Ağlayan göz
-Zikreden lisan
-Titreyen kalp
İsrafil -aleyhisselam- :
Bana da dünyadan üç şey sevimli oldu:
-İlmiyle amil alim
-Sabırlı zahid
-Acize yardım
Azrail -aleyhisselam- :
Dünyadan bende üç şeyi sevdim:
-Allah’a tevvekül
-Allah’ın kaderine rıza
-Allah’ın emrine itaat
Cebrail -aleyhisselam- :
Ben de dünyadikilerden üç şeyi sevdim:
-Dalaletle olanları hidayet etmeyi
-Allah’a itaatkar olan gariplerle ünsiyet etmeyi
-Darlık içinde olan ailelere yardım etmeyi
Cenab-ı Rabbu’l Alemin buyurdu :
Bende dünyadan üç şeyi sevdim:
-Sıkıntıları kaldırmak
-Günahları mağfiret etmek
-Ayıpları setretmek.
Share

Ağlarım ağlatamam
Hissederim söyleyemem
Dili yok kalbimin
Ondan nekadar bî-zârım...
Mehmet Akif
Share

Vaktiyle bir derviş, nefsle mücadele makamının sonuna gelir.Bunun gereği olarak her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir.Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir.Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir. Saç, sakal, bıyık,kaş ne varsa hepsinden.Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır."Vur usturayı berber efendi" der.Berber, dervişin saçlarını kazımaya başlar.Derviş, aynada kendini takip tmektedir.Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri.Doğruca dervişin yanına gider, başını kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak,"Kalk bakalım kabak! Kalk da tıraşımızı olalım" diye kükrer.Dervişlik bu.Sövene dilsiz, vurana elsiz gerekmiş ya.Kaideyi bozmaz derviş.Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur.Ses çıkarmaz.Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar.Fakat küstah kabadayı traş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:"Kabak aşağı, kabak yukarı..." Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar.Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasına kalakalır.Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına batıverir.Kabadayı oracığa yıkılır kalır.Ölmüştür.Görenler çığlığı basar. Berber işe şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyari sorar:"Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?" Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
"Vallahi gücenmedim ona.Hakkımı da helal etmiştim.Gel gör ki, bu kabağın bir de Sahibi var.O gücenmiş olmalı!"
Share

Kırgın durduğuma bakma, aslında bende herşey aynı.
Hüzünlere olan bu bağlılığım, eskiden kalma.
Hüzünler biraz daha sanki bana benziyor.
“Hiç değişmeyeceksin” diyor bir dostum.

Bu söz, tarifi imkansız bir mutluluk veriyor bana.
Aslında yeni bir başlangıç için; yaşım ve rüzgar müsait.
Ama gerekli dermanı dizlerimde ve yüreğimde bulamıyorum.
Yokuşları çıkarken yaşıma yakışmayan bir daralma oluyor nefesimde.
Bu darlıkta neyi değiştirebilirim ki? Yaşım daha küçük yüreğimden.
Ben aslında rüzgar olsam, hep doğudan eserdim.
Ben aslında, hayatın sayfalarına ölüme dair dipnotlar hiç düşmedim.
Ben aslında, bir gün kapımın umuttan yana çalınacağına emindim.
Ben aslında, hayat ile hayali hep birbirine karıştırırdım.
Ben aslında anladım, yaralarıma uzanacak ellerin çok uzak olduğunu.
Ben aslında anladım, cami avlusuna terkedilen kundaklık bir çocuktan bir farkım olmadığını.
Ben aslında anladım, hayatımın hep yamalardan ibaret olduğunu.
Ben aslında, cürmüm kadar yer yakardım.
‘Neyse’ deyip toparlanmalıydım artık. Dökülen cümlelerimi, kırılan gençliğimi, darmadağın olan hayatımı onarmalıydım ve yeniden kalkabilmeliydim düştüğüm yerden. Bu kadar hassas olmanın vakti değildi artık. Küçük yaralarımla uğraşarak kaybedecek vaktim yoktu. Zira hayatın tutunacak dalları vardı. Asılmalıydım ben de zayıf kollarımla hayata; sabrı öğrenmeliydim. Sıkıca tutmalıydım bana uzanan elleri.
Değişmem zor aslında. Acılar hep aynı çünkü. Acılarım hep aynı…
Yine de değişmeliyim, ey rüzgarlı hüznüm. Ne tarafa eseceğin belli değil, biliyorum. Biliyorum, denizi özlemem de kâr etmez. Kimbilir belki masal olsaydı yaşadıklarım, bir umut olurdu hep Kafdağı’nın ardında.

Ama masal değil yaşadığım, biliyorum. Belki de oturup ağlayarak başlamalıyım değişmeye… Oturup ağlamalıyım halime.
Belki tebessümlerimin bereketsizliği de terkeder beni böylece, kimbilir..
Zeynep Özcan Şeker
Share

Deli gönül ne gezersin
Geze geze yorulman mı?
Ne kazandın bu sevdadan
Vazgeç desem darılman mı?
Aşık Veysel
Share

* gorev cubugu: degnek ul vazife
* cift tiklama: tıkırtı ul tekerrur
* administrator: sahip-ul edevat
* software: edevat ul yumusak
* hard disk:edevat ul civanmert
* anti spyware : müdafa ul hafiye
* mouse: zındık faresi
* klavye: taht ul hurufat
* power supply: kuvvet macunu
* my documents: hazine i evrak
* internet: allame-i ulul arz
* google: kaşif-ul ali
* google earth: seyr ul arz, kaşif ul arz
* denetim masasi: sehpa-i saltanat
* cd- rom : pervane ul hafıza
* ekran: perde ul temaşa
* kasa: kaide
* enter: duhul
* virus: deyyus
* antivirus: akinci
* msn: elci
* hacker: deyyus-ul-ekber
* hata raporu: malumat-ül kabahat
* mail server: divan-ül mektubat
* messenger: havadisci
* chat: muhabbet ul zabi
* ctrl alt del: has tımar zeamet
Share

"Allah için ateşe atılmak vardır.
Lakin ateşe atılmadan önce, kendinde İbrahimlik olup olmadığını araştır.
Çünkü ateş seni değil, İbrahimleri tanır ve yakmaz."
Hz. MEVLANA
Share
Bir gün bir derviş, Bir kucak dolusu elma ile bayırlar aşan bir genç kıza rastlamış…Bozkırın sıcağında yorgunluktan al almış kızın yanakları.. “Nereye gidersin? Ne doldurdun kucağına? ” Diye sormuş derviş. Uzak bir tarlayı işaret etmiş kız: “Sevdiğim çalışıyor orada… Ona elma götürüyorum.” “Kaç tane” diye soruvermiş derviş. Kız şaşkın: “İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç? ” deyivermiş..
Ve usulca koparıvermiş derviş elindeki tespihin ipini!

Share

Aşka gönül ile düşersen; yanarsın.
Zeka ile düşersen; kavrulursun.
Akıl ile düşersen; çıldırırsın.
Duygu ile düşersen; gülünç olursun.
Aşka düşmezsen; kalabalığa karışırsın, ezilirsin.
Sersem sersem bakınıp durma bir yol seç...
Özdemir Asaf
Share

Aşkın hem ateş hem yağmur olduğunu
Kemiklerime kadar ıslanınca anladım…
Adildir Padişahım, yan tutmaz, emek yemez
İnanıp erkine yaslanınca anladım…
Sınırları karıştırdım deliliğin met cağında
Gerçeği, som gerçeği uslanınca anladım…
Fiziğini aşan yanık sesin yeni ufuklara
Nasıl pençe vurduğunu, seslenince anladım…
Aşkın fotoğrafı gözlerimde fer / kanat
Yürek sürekli zikir ile beslenince anladım…
Yaş dorukta, gönül hâlâ çıktığı yolun başında
Başım dağlar gibi sislenince anladım….
Bahaettin Karakoç
Share

Image Hosted by ImageShack.us

Sevdayı görmek için gönül çerağını yak
Gönlünün sevdiğini çok güzel gösterir Hakk
Leyla'yı dahi gördüm, beğenmedim deme
Sen ona bir de Mecnun'un gözüyle bak.
Laedri
Share

Gönlüm uçmak isterken semavi ülkelere,
Ayağım takılıyor yerdeki gölgelere!...
Necip Fazıl Kısakürek
Share

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallarda durur...
Sezai Karakoç
Share

Bahar, yalvarırım çek git işine!..Salma üstüme çiçeklerini,...aklımı çelme!..Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek...Yapma bunu bana bahar,Böyle üstüme gelme...!
Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı... Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime... Kalbimin buzları erimiş.Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir... Bir de sen çıldırtma beni... Krizdeyim ben... tembelliğin sırası değil, uyamam sana... Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol. Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni... Bulutların üşüşmesin başıma...Girme kanıma benim......yoldan çıkarma...!
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,afrodizyakların en etkilisi, Sevdanın suç ortağısın.Kıyma bana...!Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin.Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin...O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları... Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan...Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında... Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz...Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden... yüreğim viraneye...Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.
İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...
İş açma başıma...
Git işine!
Yoldan çıkarma beni!...
-Can Dündar-
Share

Sevgi ve saygıyı sakındığınız müddetçe
Malzemeden çalan müteahhitten ne farkınız var ?
"abherî"
Share

Susmaların sabahında sessiz bakışların ürkek çocuğu gibi ağlıyorum.
Uzaklardan belki yamaçlardan kıyılara düştüm.
Son bakışların ağlamalarında, son damlanın yüzden inen hüznüyüm.
Düşler sokağındaki hıçkırıkların boğduğu eskimiş bir yüzüm…
Düşlerden geldim Sana.

Belki ürkek, belki ağlayarak ama düşlerden geldim Sana (c.c.).
Düşlerin çelme takıp düşürdüğü ağlayan yüz, ben ki yırtıkların ayıpladığı göz…
Kime gideyim. Kanatsızlıkların akşamında, diyar diyar uçmanın sevdası düştü gönlüme.

Yanık bir bağırdan Sen çıktın yine sözlerime.
Her sabahın deli akşamında zincirler kırarken kör bakışlar,
bir divane sarhoşluğundaki aldanışlar.
Kar bakışların beyazında kör bakışları yudumlarken gözlerim.
Dilim duâda, gözüm semada ellerim Sana yakarışta.
Gizlerin kuytularında bir gözyaşı daha düştü, düşlerin ağlayan baharına…
Çöl kırmızısında bir kum tanesinin geceye kayan yıldızıyım.

Bu boş sokakların gözyaşına boğulan küçük kızıyım.
Gökler bulutlarını ararken yarına, ben Seni buldum ağladığım her akşamda.
Aynadan yansıyan her bakışta ve sesimi kıstığım her hıçkırıkta.
Eskimiş yüreğin, yamalı dokunuşunda aslılardan selam getirdim,
Seni andığım her anda.Kuş bakışı muhabbetlerden eli sadaka sesi, gönlü öteden nefesli.
Öylesine geldim işte, öylesine derin ve öylesine sevdalı.
Yarım kalmışlığın acısında kömür karalı…
Ben Seni görmeden sevdim.

Görmeden yandım da su isteyemedim.
Utandım da ses edemedim.Ben Seni görmeden sevdim…
Bir muhtacın ellerinden dökülen gözyaşlarında sevdim Seni (c.c.).

Gönlümün zincirinde her halkada bağlanmışlığım ile sevdim Seni.
Kaf dağının ardındaki masal sıcaklığında sevdim, sevdim Seni.
Dilime duâ, gölüme şifa diye sevdim Seni.

Ben Seni görmeden sevdim.
Görmeden de sevilir ya…
Handan Sır
Share

Ne yalanlarda var, ne hakikatta
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.
''Necip Fazıl Kısakürek''
Share

Sen hiç bilmedin ama,
gözlerin değdiğinde gözlerime,
yeşerirdi bozkırlarım…
Baharı yaşardım zemherilerde,
sevda kuşları konardı
yüreğimin ucuna…

Sen hiç bilmedin ama,
“Ne haber” dediğinde,
denizine kavuşan martılar gibi
çığlık çığlığa, kanat çırpardı sevinçlerim…
Sihirli bir el değmişcesine
silinirdi bütün hüzünlerim,
günüm aydınlanırdı,
güneşim batmazdı dağlarımda…

Sen hiç bilmedin ama,
kabul etmek istemesem de,
kış ortasında düşen şaşkın cemreler gibi,
zamansız düşmüştüm sevdana…
Sen çoktan geçmiştin o yolları
mümkün değildi geri dönüşün…
Bilirdim vuslatın imkansızlığını,
yollara düşesim gelirdi,
ağlardım kuytularda…

Seyne İnal

Share

Bir kişi Hz. Ali’ye onu sevdiğini söylemiş.
Hz. Ali o kişiye;
Yalan söylüyorsun çünkü ben seni sevmiyorum, senin de beni sevmediğine kalbim tanıklık ediyor, cevabını vermiş.
Siz gerçekten birini seviyorsanız, muhakkak oda sizi sevmektedir.

Kalbinizde birine karşı sevgi yoksa, onun sevgi iddiasına inanmayınız,
çünkü yalandır…
Share
Pençeleşmek isteyen yârâna zâl-ı aşk ile
Pençeler temür ü bâzûlar gerek pûlâddan
-Sâbit-
(Aşk denilen pehlivan ile güreşmek isteyen dostlara demirden pençeler ile çelikten pazular gerekir.)
Share
Bende mecnundan füzun aşıklık istidadı var
Aşık-ı sadık benem mecnunun ancak adı var

-Fuzûlî-
Share

Bir bitkinin suya ihtiyacı kadar muhtacım,
Bir yemeğin tuza zaruriyeti kadar mecburum sana.
Bir kitabın okuru arzulaması kadar istiyorum,
Bir hastanın ümit ettiği şifa kadar özlüyorum seni.

"abherî"
Share

Kulağımın içi kaşınıyor.
Felaket.
Önce azar azar başlıyor kaşıntı, geceleri.
Sonra artıyor.Kaşımak da bir zor ki kulağın içini.
Bir türlü geçmiyor.
"Ne yapsam acaba?" diyorum.
Günler geçtikçe daha da artıyor.
Doktora gitmeye karar veriyorum.
Arkadaşlarıma soruyorum "Tanıdığınız iyi bir kulak burun boğazcı var mı?" diye.
"N’oldu ki?" diye soruyor arkadaşlarım.
"Kaşınıyor kulağım" diyorum.
"Uyuyamıyorum geceleri, kulak kaşınmasından!"
Bir doktorun adını söylüyor bir tanesi.
"Çok iyi doktordur" diyor.
"Kimsenin çözemediğini çözer, iyileştiremediğini iyileştirir."
Gidiyorum doktora.
Gözlüklü, şirin bir amca.
Elinde bir büyüteç, kulağıma bakıyor.
Şaşırıyorum önce.
"İçinde kaşıntı var" diyorum.
"Öyle büyüteçle ne anlayacaksınız ki?"
"Yok" diyor,
"Ben çoktan anladım ne olduğunu da, şimdi daha iyi görmek için bakıyorum."
"Nedir?" diyorum doktora.
"Eski sözler kaçmış kulağınıza" diyor.
"Nasıl yani?" diyorum.
"Kimin sözleri?"
"Bakacağız" diyor.
Sonra bir alet çantasından kocaman, ucu ince, cımbıza benzer bir alet çıkarıyor.
"Yan durun. Kıpırdamayın" diyor bana.
Biraz irkiliyorum.
"Eski sözler" diyorum, "Ha?"
Cımbızın ucu kulağıma giriyor, canımı acıtmıyor nedense.
"Bir erkek sesi bu" diyor.
Sanki bir uğultu duyuyorum.
Cımbızı çıkarıyor kulağımdan.
"Yalan kaçmış kulağınıza!" diyor doktor.
Yalana bakıyorum. Küçücük bir şey gibi gözüküyor.
"Vay be!
Günlerdir kulağımı kaşındıran bu muymuş?
Hangi yalan peki?" diyorum.
"Durun, bekleyin" diyor doktor.
"Dikkatli olmamız lazım.
Tekrar kulağınıza kaçabilir.
Önce şu deney tüpünün içine koyalım.
Sonra serbest bırakırız."
Yalanı tüpün içine koyuyor.
Kapağını da kapıyor tüpün.
Serbest kalıyor yalan.
"Seni seviyorum" diye cılız bir ses geliyor tüpün içinden.
"Yalanmış ha?" diyorum.
Kulağım bile anlamış, kalbim hâlâ anlamıyor...
EVREN YİĞİT(AŞK YÜZÜNDEN ADLI KİTABINDAN)
Share

Herkesin (haksız bir şekilde) kullandığı bir ifadedir "Angut".
Birisi bir salaklık yapınca, bi laftan anlamayınca,
böle boş boş bakınca hemen "Angut'musun" der günümüzün insanı..
Angut'un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir ton "Angut!" var ülkemizde..
Angut kuşu'nun eşi öldüğü zaman
(yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi)
gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan
o da ölene kadar onun baş ucunda bekler...
İşte bu canlının yaptığı en büyük"Angut"luk budur..
Ayrıca bu olay bütün Angut kuşları için geçerlidir,
arada bir görülen birşey değildir..
Çok ürkek bir hayvan olmalarına rağmen eşinin ölüsünün başında
bekleyen Angut kuşuna elini uzatsanız dahi oradan kaçmaz..
Hani derler ya "Angut gibi bakmasana lan"..
keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine..
Bundan sonra bazılarına "Angut" demeden önce bir kere daha düşünün..
Bir "Angut" bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde...
Share

Dua


Share

Beni öyle bir yalana inandır ki,
Ömrümce sürsün doğruluğu.
Özdemir Asaf
Share

Anlamlarını katlettiğimiz kelimelerimiz can çekişmekte
sözcüklerimiz zerk ettiğimiz yeni mânâlar ile sersemleşmekte
cümlelerimiz yüklenen yanlış ifadelerle ezilmekte
yaptığımız bunca canilik duyguların ölüm fermanını imzalamakta
heyhat ! gönül gözümüz âmâ olmuş bu zulümü görmemekte...
"abherî"
Share

Bana ellerini değil, önce yüreğini aç.
İmkânlarını değil, samimiyetini istiyorum.
Gülümsemelerinin ardındaki niyetin niteliği
Beni daha çok ilgilendiriyor.
Bana dışardan nasıl göründüğün değil,
İçerden, yürekten neler hissettiğin mühim görünüyor.
Bir bakış, bir yöneliş, bir dokunuş basit mi geliyor sana?
Sakın ha!
Bazen alçalışının bazen de zirvelere sıçrayışının resmidir o anlar…
Belki de bazen yüreğinden kayıp gelen
O şefkatin damlasıdır seni kurtaracak olan.
Bir nisan kelebeği gibi

Belki de iyi niyet kanatlarına yazılmıştır
Sonsuzluğun eşsiz güzelliği.
Belki de limana yanaşan bir iyilik yelkenlisinin
Yelkenlerine doldurduğu en güzel dualarıdır
Onu bekleyenlerine yaklaştıran.
Bir bakış hiçbir zaman küçük değildir.

Bir dokunuş hiç, ama hiç basit değildir.
Bir yöneliş, bir meyil hiçbir zaman küçümsenmemelidir
İçinde sevgiliye yaklaşma niyeti varsa eğer…
Yusuf Sönmez
Share

Her şeyin bir kırılma noktası var ve neler üretmedik ki tamir edebilmek için
Ama kalbin kırılma noktasını göremediğimizden ya da görmek istemediğimizden olsa gerek, teknolojinin her türü elimizde olsa da, maalasef onaramıyoruz...
Belki de dilin tahrip gücünü hafife alıyoruzdur ha !...
"abherî"
Share

Bir gün, bir adam ellerini açıp yalvardı:
“Allahım! Benimle konuş!”
Tam o sırada bir çayırkuşu adamın bahçesinde en son şarkısını söylüyordu.
Ama adam çayırkuşuna kulak vermedi, ve devam etti yakarmaya:
“Allahım! Benimle konuş!”
Az sonra hava kapandı, gökgürültüsü ve şimşekle birlikte kuvvetli bir yağmur başladı. Fakat adam dinlemedi, yakarmaya devam etti:
“Allahım! Seni görmeme izin ver!”
O böyle yalvarırken, sağanak yağmur sona ermiş ve güneş bütün ihtişamıyla ışıklarını adamın evine kadar taşımaya başlamıştı. Fakat adam bu manzaraya aldırmadı bile. Her gün gördüğü birşey değil miydi bu?
Yalvarmaya devam etti adam:
“Bana bir mucize göster Allahım!”
O böyle yalvarırken, yakınlardaki evlerden birinden yeni doğmuş bir çocuğun ağlayışları geliyordu kulağına. Ama adam bunu da farketmedi.
Üzüntüden ağladı adam:
“Allahım! Cevap ver bana! Burada olduğunu bilmemi sağla.”
O ara, bir kelebek adamın koluna kondu, ama adam öbür eliyle kelebeği iteleyip kovdu. Ve ağlamaya devam etti:
“Allahım! Neden bana cevap vermiyorsun?”
İsmail Örgen
Share

“Dostum,evin varsa bir sıfır koymalısın varlıklar hanene,işin varsa bir sıfır daha koymalısın,iş seninse üç sıfır daha koymalısın,işin iyi gidiyorsa üç sıfır daha,araban varsa bir sıfır,yazlığın varsa bir sıfır daha,daha sıralanabilir sıfırlar hanesi…Ancak, sağlığın varsa bir koyarsın başına,bütün sıfırlar anlamlı bir değere ulaşır.Yoksa sonuç sıfırdır, hiç uğraşmayasın boş yere…”
Vehbi Koç
Share

Dua


Share

Bülbülün aşkı olmasa gülü bilirmiydik
Rayihası olmasa hissedebilirmiydik
Suyu olmasa arınabilirmiydik
Peygamber efendimizin mübarek teri sinmese üzerine
Gül'ebilirmiydik...
"abheri"
Share