"düşün, düşün ki düşün gelişsin"
Farkında mısınız,eylüldeyiz...
Güz günleri geldi çattı.Oysa yaza nasıl da alışmıştık!
Şimdi nerden çıktı bu telaşlı bulutlar,bu serseri rüzgar nereden esiyor?
Yine gafil avladın bizi eylül!
Bir mevsime daha hazırlıksız yakalandık.Fakat mevsimlere alışmaktan başka çaremiz var mı?
Güze de alışacağız,seveceğiz onu.Ele avuca sığmayacak güz günleri;naif,kırılgan,yaralı bir kuş gibi...
Sabun köpüğü günler,bir gün uçup gidiverecek.Ardından üzüleceğiz.İnanın eylül size hiçbir şey yapmayacak.Yağmurlara hazırlıksız yakalandınız diye,eylülü suçlamaya hakkınız yok ki.Yapraklar sararıp sararıp dökülüyorsa,martılarda anlaşılmaz bir heyecan varsa,denizin yüzü asık ev dalgalar hırçınsa,güneş bir ısıtıp bir kayboluyorsa ve insanın bir hali diğerine uymuyorsa,eylül gelmiştir ve onun bir derdi vardır.Söyleyin,hanginiz düşündü eylül,hanginiz sordu derdini ve onu anlamaya çalıştı?
Bırakın anlamayı,bütün gönülsüzlüğünüzü,mahmurluğunuzu tutup eylüle yüklemez misiniz?
Eylülün bir derdi vardır.
O, nisana sırılsıklam aşıktır ve işi gücü baharın nazlı kızını düşünmektir.
O savrukluğu, kararsızlığı da bu yüzdendir. Eylülle nisan arasında gizli bir aşk sürüp gitmektedir. Bütün dertleri birbirlerine kavuşmaktır; ama bunun olmayacağı bellidir.
Ne yapar nisan?
Tabiatın cıvıl cıvıl canlanışı, insanların, yüreklerinde bir kıpırtıyla yollara dökülüşü, çevrenin insanı deli edercesine güzelliğe bürünüşü hep onunla gelmiyor mu?
O da insanların içine yaşama sevinci doldurur, çevreye bakma, yeniden dirilişi görme yeteneği verir gözlere. Sonra bitkilere can suyu yürür, ağaçlar durur.
Çiçekler rengini ondan alır. İnsana, ağaca, çiçeğe ve dağlardan kopup ırmaklara akan kar sularına gizliden gizliye aşkını işler nisan.
Haydi, der. alın benim sevdamı eylüle götürün. Ve sabırsız bir bekleyişe koyulur sonra…
Ali Çolak
Share

0 yorum: